Allah Birliğimizi Bozsun!

GİRİŞ: 20.04.2024 09:49      GÜNCELLEME: 20.04.2024 09:49
Rasthaber -  Yüce Allah’ın adıyla, Hamd Allah’a salat selam Muhammed ve onun değerli ailesine olsun . Allah, birliğimizi muhafaza etmesin Allah birliğimizi beraberliğimizi bozsun.

Hayır yanlış okumadınız evet öyle “birliğimizi” bozsun.

Siyasiler bu duayı çok kullanırlar. Ederler değil, kullanırlar.  Çünkü onları samimi bulmuyoruz. Allah’a ve dine hiçbir yer ve söz hakkı vermeyen devlet rejimi olan Laik Demokratik Cumhuriyette yöneticilik yapan birinin duası olabilir mi? Olsa da samimi olabilir mi? Dinin adalet helal haram gibi ilkelerinin hiç birini, ülkeyi yönetme söz konusu olunca işe karıştırmayan birinin duası olsa olsa dini kullanmak için olur. “Ben beşeri kanunlara göre yönetip ilahi kanunları işime karıştırmayayım ama ilahi kanunların sahibi olan Allah beni korusun ve bu dinsiz yönetimimde başarılı kılsın.” anlamındadır. 

PEYGAMBERİMİZE BÖLÜCÜ DEDİLER!

Bu dua (!), “Birlik muhafaza edilmeli” “birliğimize beraberliğimize kasteden düşmanlar” şeklinde öğeler içermektedir. Ama bunu nedense hakim düzenin sahipleri yapar. Bu duayı muhalefette olan örneğin zulme uğrayan kesimler yapmazlar, iktidarın yönetimini kabulde birleşmeyi kabul etmez, kendileri iktidara geçmeyi amaçlarlar. Kendileri de iktidara geçecek olsa artık muhalif seslerin çıkmasını engellemek için “Allah birliğimizi muhafaza etsin korusun diye bu kez kendileri “dua” ederler!

İslamın doğduğu zamanlardaki Mekkeli müşrikler Peygamberimize (s.a.a); “Sen bozguncusun, fitne fesat, ikilik çıkarıyorsun, dış düşmanlar tetikte bekliyorlar. Sen Mekke'yi ikiye böldün, kardeşi kardeşe, çocukları anne babaya düşürdün. Biz böyle birbirimize düşmüşken birliğimizi kaybetmişken dışarıdan gelecek bir saldırı bizi mahveder.” diyorlardı. Peygamberimiz (s.a.a) onlara; Haklısınız vazgeçtim, davamı bıraktım, artık putlara tapıyorum put düzeninize ben de bağlıyım ülkenin bölünmez bütünlüğünü ihlal etmeyeyim.” demedi.  “Allah’tan başka hüküm koyacak kabul edilemez, hiçbir ilah yok sadece Allah var! Siz kanun koymaya yetkili değilsiniz” dedi. Eğer birlik olacaksa o İslam'da doğruda adalette olmalı Allah'ın istediği düzende olmalı, dedi.

SÖZDE Şİİ ÂLİMLERİN AKINTIYA KAPILMASI

Şer ve şerrin hakim olması, zalimin hükmü ve iktidarının korunması onun yönetimi altında kurulacak bir birlik asla hayırlı birlik değildir. Zulümde, zorbalığın hakimiyetinde, onun iktidarının sürmesinde birleşmek asla ve asla İslami, doğru, adil ve mantıklı bir şey değildir. Nedense bu duayı Şii Sünni her kesimden ulema yapmaktadır. Sünnilerden olan bazı ulemayı anlarım; saray, kapı kulu ulemaları, çanak yalayıcıları… Peki adaletin temsilcisi zayıfların ezilenlerin masumların tarafında olması gereken Şii ulema nasıl oluyor da... Türkiye'de zulüm düzeninin kurulduğu, fakirlerin ezildiği, asgari ücretlilerin geçinemediği, insanların fakirlikten ailelerinin dağıldığı, işsizliğin alabildiğini genişlediği ve bunların “kader” diye sunulduğu, iktidarın, zalimlerin hiç suçlanmadığı bir ittifakta nasıl yer alabiliyorlar! Nasıl böyle bir toplumsal anlaşmada hep bir ağızdan; Allah birliğimizi korusun diye dua edebiliyorlar? Demek ki kendi tuzları kuru, o düzenin değişmesini, rahatlarının bozulmasını istemiyorlar! Kur'an-ı Kerim bu durumu Beyyine suresinde ifade etmektedir:

BEYYİNE (HUCCET) BÖLÜCÜDÜR!

Kitab ehlinden ve müşriklerden küfre sapanlar, kendilerine (özürlerini ortadan kaldıracak) apaçık bir delil gelinceye kadar, (kendi hallerine) salıverilecek değillerdir. (O apaçık delil) Allah'tan gönderilmiş bir elçi (olup) tertemiz sahifeleri okumaktadır. Onların içinde dosdoğru yazılı gerçekler vardır. Kitap ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar. (Beyyine Suresi 1-4)

Yahudi ve Hristiyanlar kendilerine Allah'tan vahiy getiren peygamber bu vahyi onlara okumadığı sürece ihtilafa ayrılığa düşmeyecekler; toplumsal zulmü kabullenme ittifakı birliği içerisinde toplumsal birlik içerisinde yaşayacaklardı. Vahiy bu zulüm ittifakını darmadağın etti! Kendilerine BEYYİNE geldikten sonra artık onlar ayrılığa düştüler. Tümü gelen doğrunun tarafına geçemediler ki birlik olsun! Ne Beyyine’ye uyanlar eski fesat ittifakta kaldılar ne toplum tümden ıslah olup hakta ittifak oluştu.

FAKİRLERİN KAYBEDECEK NEYİ VAR?

Demek ki zulüm ittifakı ve şerrin hakimiyeti altındaki birlik İslam'ın emrettiği Allah'ın razı olduğu birlik değil! Sanıyoruz ki bu birlik mazlum halkın lehine, savaş olmasın barış huzur olsun! Hayır savaş olsa ya da başka sorunlar olsa fakir ne kaybedebilir? Kaybedeceği ne var ki, zaten zor şartlarda yaşıyor! Canını mı kaybedecek? Zaten ölmeyecek mi? Şehit olarak öteki dünyaya göçer. Bir de hakim düzenin sahiplerini iktidar sahiplerini zenginleri düşünün! Çevresini malını mülkünü şan şöhretini rahatını kibrini bırakmak zorunda kalacak! O yüzden onlar, hiç sömürgesi altındaki mazlumlar ses çıkarmasın diye birlik beraberliğin devamından yana dua etmezler mi? Tabi ki ederler!

Şerre sapma pahasına da olsa birliğin korunmasına yorumlanabilecek tarihi bir olay var. Musa ve Harun Aleyhisselam'ın olayı incelenecek olursa.. Harun Aleyhisselam Musa Aleyhisselam'ın; “sen bu kavim putlara taparken neredeydin! demesi üzerine ey anamın oğlu sakalımı yakamı çekiştirme bırak (Bkz. Taha 94) ben ikilik çıkmasından korkuyordum beni dinlemediler! Burada görüldüğü gibi buzağıya tapma sapkınlığına düşenler Harun aleyhisselam'a itaat etmediler. Harun a.s’ın onları bırakması geçici bir durumdur. Zulmün iktidarına yol açacak olsa da zalimin iktidarı altında birliktelik kast edilmiyor, geçici ihtilaf kastediliyor.

ZORAKİ BİRLİK

O zaman diyebiliriz ki Beyyine (Hucceti tamamlayan açıklama) gelmediği zaman insanlar zulmün iktidarı altında birlik olabiliyorlar ve Allahu Teala'nın buyurduğu gibi; “insan hayır için dua ettiği gibi şer için de dua eder, İyi bir şeymiş gibi zulmün iktidarının sürmesi, toplumun fitne fesat üzere devam etmesi için insanlar birlik beraberliğimiz bozulmasın diye dua ediyorlar! Aslında bu tam rızaya dayalı bir birlik olmayıp, mazlumların elinden bir şey gelmeyeceğine inanıp yapacak bir şey yok diye durumu kabullendikleri bir birliktir.

Tabi değinmemiz gereken önemli bir nokta da, devleti kafir halkı Müslüman olan ülkeler halkı da kafir olan ülkelere göre daha az kötüdürler. Halkı ve iktidarı kafir olan ülkeler kadar olmasa da bunlar da kötüdürler. Allah’ın hakimiyetinin iptal edilip bir avuç zengin ve güçlülerin hakimiyetinin sürmesi, zayıfların fakirlerin ezilmesi, kötülüğün reklamının her vesile ile ve her yerde yapılması, fesat fuhuş açıklık haksız kazanç, ehil olmayanların makamlara atanması daha bir sürü fitne fesad üzere bir birliktelik oluşmuştur bu tür toplumlarda. Ancak yine de onlarda bulunan inanç ve İslam kültürü bir avantaj olup halkı ve devleti kafir olan ülkeler gibi görülemezler. Bu artı değerleri uğruna dışarıdan bir saldırı ve ülkelerinin açık istila ve sömürüsüne karşı birlik olup düşmanı defetmek şarttır. Ne; “ha bu halkı Müslüman siyasal düzeni yönetim, ha halkı ve devleti kafir yönetim, ne fark eder” deyip halkın inanç ve dini kültürü yok gibi hareket edilmeli, ne halkın bu iyi tarafları var diye zalim kafir kanunlarla şerri hakim kılmış olan kafir iktidarın sürmesi için toplumsal anlaşı ve uzlaşı sağlanmalıdır. Her şey yeri ve zamanına uygun şekilde düşünülmelidir.

Allah sonumuzu hayır etsin; şer, zulüm, haksızlık, kandırmaca gibi değersiz, haram, aşağılık konular üzerine birleşen toplumun Allah birlikteliğini bozsun! Onların içinden adalet taraftarı ve bundan taviz vermeyen bir topluluk çıkartsın. Zulmü darmadağın etsin! Hayra adalete çağıran bir grup çıkarsın ve bu hak, adalet fedailerini hakim kılsın. İşte o zaman adaletin hakim olduğu bir toplumda Allah birliğimizi muhafaza etsin diye dua edilir.

YORUMLAR

Mahir 13 gün önce
Harika. İlk defa sosyal ve ekonomik içerikli, ezilenlerden bahseden, ezilenlerden yana tavır alan alimleri eleştiren bir yazı. Yüreğine sağlık...!
Deniz 13 gün önce
Güzel bir yazı. Teşekkürler...

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM