***
Doğrusu göreve geldiğinden beri Erdoğan’la NATO zirvelerinde
bile ikili görüntü vermekten imtina eden Biden’ın ‘incitici’ tutumunda İsveç’in
NATO'ya alınmasının önündeki engelin kaldırılmasıyla hızlı bir değişim
bekleniyordu. F-16 paketinin Kongre’den geçmesi bunun göstergesiydi. Erdoğan
istediklerini almaya en yakın olduğu bir zamanda ardı sıra MİT Başkanı İbrahim
Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Washington’a gönderdi. Karşı taraftan
da Ankara’ya gelenler oldu. Ziyaret için hazırlıklar sürüyordu. İptal edildi,
yok edilmedi karmaşası içinde bir Beyaz Saray sözcüsü Reuters'a,
"Erdoğan'ı karşılıklı olarak uygun bir zamanda ağırlamayı dört gözle
bekliyoruz ancak programlarımızı uyumlu hale getiremedik ve şu anda
açıklayacağımız bir ziyaret yok" diyerek tartışmayı bitirdi.
Demek ki tarafların bu ziyaretten ne elde edebileceği
konusunda koşullar olgunlaşmadı. Muhtemelen sonuç vermeyecek bir zirve
siyaseten yük olarak görüldü. Belli ki Biden, Erdoğan’a iyilik yapma konusunda
kendini baskı altında hissetmiyor.
Reuters’a isimsiz konuşan yetkililer ertelemeye neyin yol
açtığını belirtmiyor. Diplomasi tecrübesiyle konuşanlara bakılırsa henüz ucu
açık bir süreç, ziyaret kasımdaki seçime kadar olabilir de olmayabilir de. T24
yazarı Barçın Yinanç’ın çıkarımı şöyle: “Biden’ın ‘Söz verdik bir kere. Gelsin
fotoğraf verelim, yetsin’ şeklinde bir tavır almaktansa, hazır Erdoğan çok
sıkışmış ve işbirliğine yatkınken ziyaretten daha içerikli bir sonuç alma
yoluna girdiği anlaşılıyor.”
***
Epey zamandır Erdoğan’ın çark ve “U” dönüşlerine ekonomik ve
jeopolitik sıkışmışlıklar yön veriyor. 28 Mayıs 2023 seçimlerinde yakaladığı
hava 31 Mart yerel seçimlerinde dağıldı. Bir umut, Washington ziyareti
Londra-New York merkezli finans-kapitale olumlu sinyal olurdu. Körfez’den gelen
sıcak para kurtarmıyor.
Türk-Amerikan ittifakına neredeyse kutsiyet atfedenler,
aradaki uyumsuzluğa dair Erdoğan’ın Hamas’a desteği, İsrail’e verip
veriştirmesi, Suriye’de Amerikan destekli SDG/YPG’ye karşı operasyon ısrarı ve
Rus lider Vladimir Putin’le özel ilişkilerine çentik atıyor.
Evet “olumsuz” vurgulu bu gerekçeler göreceli ya da idare
edilebilir uyumsuzluklar. Yapılan tercihlerle ilgili Erdoğan’ın mutsuzluğu,
Biden’ın da tatminsizliği olabilir. Fakat uyumlu gündemin listesi uyumsuzlara
baskın gelir ki bu da normalde bir ziyaret için kâfidir. Beyaz Saray’da
ağırlanan her liderle tepeden tırnağa uyum gözetilmiyor ki! Uyumsuzluk konuları
Biden’dan önce de masadaydı ve bunlar ziyaretlere mani olmadı. Evet iki lider
arasında özel bir durum var ama seçim sathi mailinde Yahudi lobisine bel
bağlayan ve İsrail’e desteğini ‘sonsuz ve sarsılmaz’ olarak kodlayan Biden,
Erdoğan’ı ağırlamanın getirisine-götürüsüne bakıyor olabilir. Ya da bu
ziyaretin sonuçlarını maksimize edecek şekilde gündemi yoğurmak istiyor
olabilir. İşin o tarafı şimdilik bize karanlık. Fakat bu durum aradaki kara
kedinin ne kadar kara olduğunu tartışmaya mâni değil.
***
Evvela şunu vurgulamak lazım: Erdoğan müttefiklerin gözünde
“Eninde sonunda yola gelen” bir lider olarak görülüyor. Erdoğan’la ilişkilerden
nasıl sonuç alacaklarını artık çok iyi biliyorlar. Uyumsuzlukların göreceli ya
da çift kullanımlı olduğunu gösteren örnek çok.
Erdoğan S-400’leri kilitli tutarak Amerikan hassasiyetlerine
boğun eğdi mi, eğdi.
Türkiye, Rusya ile açık kapı siyasetiyle fayda sağlarken
aynı zamanda Batı’nın Rus mallarına erişimi için kendi ambargosunu delmesine ve
mesaj trafiğine aracılık etti mi, etti.
Ukrayna’ya askeri katkıdan geri durdu mu, durmadı.
Damada ait Baykar’ın Kiev’le ortaklığı bir kenara ABD’nin
Ukrayna için istediği top mermilerini AKP’li yandaş şirketler üretiyor mu,
üretiyor.
Pazarlık konusu etse de Finlandiya ve İsveç’in NATO
üyeliğine sonunda onay verdi mi, verdi.
Suriye’de ABD’nin SDG ile ortaklığını ulusal güvenliğe
tehdit olarak görüyor; peki Amerikan oyununu bozacak adımlar atıyor mu,
atmıyor?
Şam’la el sıkışmayı engelleyen faktörler aynı zamanda
ABD’nin Suriye’deki tercihlerini yansıtıyor mu, yansıtıyor.
Suriye ordusunun önünde bariyer gibi duran Türk askerlerin
varlığı ve silahlı muhaliflere desteğin sürmesi Amerikalıların da işine geliyor
mu, geliyor.
Amerikan yönetimi, Erdoğan’ın Fırat’ın doğusunu süpürme
planını Türk-Amerikan ilişkilerinde tamir edilemez hasara yol açmadan
engelleyebiliyor mu, engelliyor.
Suriye’deki uyumsuzluk “idare edilebilir” düzeyde bir
anlaşmazlık olarak görülüyor mu, görülüyor.
Irak’ta istikrarın bozulmaması ve Kürdistan yönetiminin
altının oyulmaması şartıyla PKK’ye karşı operasyonlara ABD’nin takoz koyduğu
söylenebilir mi, söylenemez.
Asya bağlantılı, Körfez çıkışlı Kalkınma Yolu’na ABD’nin
desteği var mı, var.
Türkiye’nin Irak’ta rolünün artması İran’ın önünün kesilmesi
açısından Washington’da da önemseniyor mu, önemseniyor.
Hamas meselesine gelince; Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler’in
Filistin koluna desteğinin askeri boyutu var mı, yok.
ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük üssü ve Merkez Kuvvetler
Komutanlığı’na (CENTCOM) ev sahipliği yapan Katar’ın Hamas’a hamiliği, baskı ve
müzakere mekanizmaları açısından kullanışlı bir kanal mı, evet. Benzer bir
rolün Türkiye tarafından yürütülmesi ABD’yi kasar mı, kasmaz.
Müttefik ya da dost ülkeler üzerinden Hamas’ın İran’dan
uzaklaştırılması, El Fetih gibi dönüştürülmesi, çatışma süreçlerinde
baskılanması ve İsrail’in koşullarına doğru kanalize edilmesi ABD’nin istediği
bir şey mi, şüphesiz.
Erdoğan, Hamas heyetini ağırlarken Amerikan hassasiyetlerini
ve beklentilerini dikkate alıyor mu, almadığı söylenemez.
Hamas’ın Şam’dan çıkartıldıktan sonra pinpon topu gibi Doha
ve İstanbul arasında gelip gitmesi ABD’ye rağmen mi oluyor, elbette değil.
Erdoğan’ın ikide bir İsrail’e atar yapması söylemden öteye
geçiyor mu, geçmiyor.
İsrail’e hayat veren ihtiyaç listesi Türkiye’den temin
edilirken Amerikan yönetimi bu yüksek katkıyı görmezden gelebilir mi, asla.
Artık maskeler düşerken “İsrail’le ilişkileri kestik,
kesiyoruz” demek zorunda kalırken asla kesmeyeceğinden Amerikalılar da emin mi,
emin.
F-35 programından atılarak uğradığı kayıplar yetmezmiş gibi
F-16 paketi için dirsek eskitmeyi içine sindiren ve her halükarda Amerikan
oyununda kalan bir müttefikin gürültülü diplomasisi görmezden geliniyor mu,
geliniyor.
Washington’da Siyonist lobi Erdoğan üzerinde baskı kurulması
için ziyarete karşı pozisyon alabilir. Ama basın toplantılarında kürsüler
kurulduğunda kurulan cümleler değişmiyor, değişmeyecektir: “Türkiye değerli bir
ortak.”
Bu ortaklık Oval Ofis görüntüsü olmadan da sürüyor. Haliyle
Biden, “Neme lazım, şimdi gelir ‘Gazze’ der, ‘İsrail’ der, kafamızı ütüler, ne
hacet var” diyor olabilir mi, muhtemelen.
***
Sonuç olarak Erdoğan’ın ABD’ye karşı lafta muarız, özde
hizmetkâr sicili bu ziyareti şimdilik temin edemedi. İtibarsız bir durum. Ve de
trajik. Karşı yakadan dostu Putin de bir türlü gelmek bilmiyor. Ne İsa razı ne
Musa!
Belki Putin, NATO’nun temmuzdaki Washington zirvesine kadar
Türk-Amerikan hattındaki cızırtılardan anlamlı bir nota çıkarır, çat kapı
Ankara’ya gelir! Kim bilir, kim kestirebilir?
gazeteduvar