Habertürk yazarı Murat Bardakçı, önceki Diyanet İşleri
Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in Papa ziyaretine ilişkin değerlendirmelerini
köşesine taşıdı.
Peki, Görmez, Papa’nın ziyaretine nasıl bakıyor? Görmez,
“Müslümanlıkta aynı şekilde düşünülmemesine rağmen Hristiyanlar’ın Hazreti İbrahim’in
doğduğu yer olduğuna inandıkları Kuzey Irak’taki Ur şehrinin hac mekânı hâline
getirilmesi...” şeklinde bir değerlendirme yaptı.
Murat Bardakçı’nın, “Bayram değil, seyran değil! Papa,
Irak’a neden gitti?” başlıklı yazısı şöyle:
“Papa Fransuva geçen hafta sonunda Irak’ta idi. Bağdat’tan
Necef’e geçip Şii âleminin en kıdemli âlimi Ayetullah Sistanî ile buluştu,
oradan otonom Kürt bölgesine gitti, Hazreti İbrahim’in doğduğu yer olduğu
söylenen arkeolojik mekân Ur’u ziyaret etti, seyahati boyunca etrafa bol bol
barış ve kardeşlik mesajları ile gülücükler dağıtıp semavî krallığına, yani
Vatikan’a döndü.
84 yaşındaki Papa kan ve gözyaşının artık hiç eksik olmadığı
ve hemen her an bombaların patlayıp can alma ihtimalinin bulunduğu, Irak’a
niçin gitti dersiniz?
Batı basını Irak ziyaretini günlerce “turistik bir gezi”
havasında verdi, Arap basını da aynı şekilde davrandı, Papa’nın temaslarının
arka plânı olup olmadığı hakkında tek söz etmediler...
Ziyaretin sırrını dünya farkedememişti ama bazı yazarlarımız
esrarı hemen çözüverdiler: İşin gerisinde bizi bölüp parçalamak vardı ve Papa,
Irak’a Türkiye’yi kuşatıp çökertmek için kurulmuş olan şer tezgâhına destek
maksadıyla gitmişti! Arap ülkelerinden bazılarının zaten mevcut olan
aleyhimizdeki ittifakına İran’ı da katmışlar ve bu işi Papa ile Sistanî’ye
hallettirmişlerdi. Papa’nın tâââ Vatikan’dan kalkıp hâlâ kan ve ateş içerisinde
kavrulan Irak’a gitmesinin sebebi işte bize karşı kurulan bu tezgâhı daha da
güçlendirmek idi!
Maksat komplo teorisi kurmak olunca işte böyle aklınıza ilk
geleni söyler, yani Papa’nın Irak’a yaptığı ziyareti aleyhimizdeki şer ittifakları
çerçevesine sıkıştırmaya çalışırsanız meselenin aslını gözden kaçırırsınız...
Papa’nın Irak ziyareti hakkında dün Diyanet İşleri’nin eski
başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ile uzun uzun konuştum, dinî diplomasi
alanındaki gelişmeleri yakından izleyen takip eden Prof. Görmez’in konu
hakkındaki kanaatlerini dinledim.
Yanlış anlaşılmasın: “Dinlerarası temas” derken “dinlerarası
diyalog” maskaralığını değil, çeşitli dinlerin önde gelen âlimleri ile
akademisyenlerinin iştirak ettikleri ve dinlerarası alandaki gelişmeleri
önceden hissedebilme imkânı veren akademik buluşmaları, görüşmeleri ve
toplantıları, kastediyorum...
Şimdi, senelerden buyana böyle birçok toplantıya katılmış
olan Prof. Dr. Mehmet Görmez ile Papa’nın Irak ziyareti konusunda
anlattıklarından bazı kısımları nakledeyim:
“Doğu Bloku’nun çöküşünün ardından dünyanın nasıl bir şekil
alacağı tartışılırken Sünnî dünyasında el Kaide ve Taliban gibi silâhlı
örgütlerin ortaya çıkması Batı’yı endişeye sevketti. Bu örgütlerin sayılarının
artarak gelecekte aynı şekilde silâhlı bir Hilâfet hareketine dönebilmeleri
ihtimalinden ve DAEŞ’in eylemlerinden endişeye kapılan bazı çevrelerde
“Hristiyan dünyasının İslâm’ı temsilen Sünnîler’in yerine Şiiler ile temasta
bulunması” fikri ortaya çıktı. “Şiiler’in Sünnîler kadar terörle bağlantılı
olmadıkları” düşüncesinden hareketle Lübnan’da silâhlı faaliyet gösteren
Hizbullah örgütü ve hem örgütün hem de İran’ın Amerikan karşıtlığı gözardı
edilip Şii dünyası ile temaslar başladı. Kardinal Ratzinger’in 2005’te “16.
Benedict” adıyla Papa olmasının ardından Vatikan’ın Irak’taki Şii otorite ile
temasa geçmesi istendi ancak Irak’ta yaşanan işgal bu temasa engel olunca proje
uygun bir zamana ertelendi ve beklenen zaman geçen haftasonu geldi.
Papa Fransuva’nın Necef’e giderek Şiiler’in en yüksek dinî
otoritelerinden olan Ayetullah-ı Uzmâ Ali Sistanî ile görüşmesinin ve
Sistanî’den “Etrafını aydınlatan irfan sahibi bir fener” şeklinde sözlerle
bahsetmesinin sebebi bu düşünce idi... Necef’te de Papa’nın gelişinden önce her
taraf Hazreti Ali’nin Mısır’a gönderdiği kumandanı Eşter en-Nehâî’ye yazdığı
mektupta geçen “İnsanlar iki sınıftır: Ya dinde kardeşin veya yaratılışta
eşindir” mânâsına gelen “Feinnehum sınıfanu: İmmâ ahun leke fi’d-dini, ve immâ
nazîrun leke fi’l-halkî” şeklindeki sözü ile donatılmıştı.
YENİ BİR HAC MEKÂNI...
Seyahatin Hristiyan doktrinini derinden alâkadar eden bir
başka tarafı daha vardı: Vatikan’da 1970’lerden, Polonyalı Papa İkinci John
Paul’den bu yana vârolan bir hayalin hakikat yapılması, Müslümanlıkta aynı
şekilde düşünülmemesine rağmen Hristiyanlar’ın Hazreti İbrahim’in doğduğu yer
olduğuna inandıkları Kuzey Irak’taki Ur şehrinin hac mekânı hâline
getirilmesi...”
Prof. Mehmet Görmez ile konuştuklarımız burada bitiyor;
şimdi, Hazreti İbrahim’den ve isminin mânâsından kısaca bahsedeyim:
Sümer Medeniyeti zamanında, Milâttan Önce 2 bin civarında
yaşadığı kabul edilen Hazreti İbrahim’in o devirdeki adı Sumerologlara göre
“Abram”dır. Bu isim Sumerce’de iki heceden, “baba” demek olan “ab” ile
“gökyüzü” mânâsına gelen “ram”dan meydana gelmiştir ve “Gökyüzündeki baba”
demektir; yani İbrahim’e o devirlerde “tanrısal özellik” verilmiş, asırlar
sonra semavî dinlerin atası kabul edilmiştir.
Üç semavî din, yani Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik
tarafından kabul edilen Hazreti İbrahim’in Hristiyan metinlerde doğum yeri
olarak geçen antik Ur şehrinin bir hac mekânı haline getirilmesi dinlerarası
temaslar alanında atılabilecek önemli bir adımdı. 2019’da Birleşik Arap
Emirlikleri’nde yaplan İbrahimî Dinler Konferansı’nda Ezher Şeyhi ile beraber
bir “ İnsan Kardeşliği Belgesi” imzalamış olan Papa, Ur’a işte bu maksatla
gitti. Irak ziyareti sırasında DAEŞ’ten kaçan Hristiyanların sığındıkları
Erbil’e de uğradı; seyahatini Müslüman, özellikle de Şii din adamlarının ve Irak’taki
değişik mezheplerin temsilcilerinin refakatinde yaptı.
Ziyaret sırasında ve sonrasında söylenenlere de dikkat
edelim:
Meselâ, Irak’taki Keldanî Katolik Kilisesi’nin kardinali ve
Babil Patriği Louis Raphael Sako, “Papa’dan bir mucize beklenmemesi gerektiğini
ama tohumları attıklarını, bunların ihtiyaç duyacakları suyu vereceklerini ve
Allah’ın tohumları yeşerteceğini” söyledi. Şii Türkmenler’in önde gelen
isimlerinden Natık Abbas Hasan el Bayati de, Ayetullah Sistanî’nin ve Papa’nın
Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmelerini istedi.
Ama, en dikkat çekici sözleri 2014’te Ayetullah Sistanî’nin
fetvası ile DAEŞ’e karşı mücadele maksadıyla kurulan ve bünyesinde sadece Şii
değil, Sünnî, Yezidî ve Hristiyan milisleri de barındıran Haşdi Şabi Örgütü’nün
Keldanî Katolik kumandanı Reyan el Keldanî söyledi. Papa’nın elini öptükten
sonra hediye olarak tesbihini de alan Reyan el Keldanî, “Gelecekteki savaş
Mesih’in çocukları ile Yezid’in çocukları arasında olacak” demekten çekinmedi!
Keldanî’nin “Mesih’in çocukları ile Yezid’in çocukları”
derken kimleri kasdettiğini herhalde anlamışsınızdır...
Dolayısı ile, Papa’nın Irak ziyareti bizdeki komplo
meraklılarının iddia ettikleri gibi “Türkiye aleyhine kurulan bir tezgâh” falan
değil; ülkeler, rejimler ve bloklararası çok daha önemli bir hazırlığın ilk
adımıdır!”