Seyyid Hasan Nasrullah'ın dün akşamki konuşmasının önemli
ebadından biri, direnişe karşı olan en önemli üçgen olarak ABD, İsrail ve Suudi
Arabistan ittifakının bölgede direniş karşısındaki yenilgi ve
başarısızlıklarını telafi etmek ve güç kazanmasını önlemek için direniş
liderlerine yönelik suikast eylemlerine yönelmiş olmalarıdır ki Şehit Süleymani
ve Şehit el Mühendis suikastı da bu çerçevede yer almakta. Seyyid Hasan
Nasrullah ayrıca, Suudi Arabistan, ABD ve İsrail'in kendine yönelik suikastı da
takip etmekte olduklarına dikkat çekerek, Suudi Arabistan, ABD ve İsrail'in
ortak isteğinin kendine suikast düzenlemek olduğunu belirtti.
Nasrullah konuşmasının devamında direnişe karşı şer
üçgeninin suikast ile ilgili yaklaşımı hakkında yaptığı değerlendirmede,
suikast yönteminin değiştiğine değinerek, Komutan Süleymani ve el Mühendis
suikastının İmam Muğniye suikastının aksine açık şekilde İsrail, Suudi
Arabistan ve ABD'nin ortak planlamasıyla gerçekleştiğini kaydetti. Bu durum,
direniş karşıtlarının günümüzde sistematik suikast eylemlerine yönelmiş
olduklarını gösteriyor.
Seyyid Hasan Nasrullah'ın üzerinde durduğu diğer bir
noktada, düşmanın suikastla direniş cephesini yıpratabileceğine dair yanlış
düşüncesidir. Nasrullah bu bağlamda yaptığı açıklamada, direniş cephesinin
birkaç kişiyle sınırlı olmadığı ve onlara yönelik suikastla bitmeyeceğine
işaretle, suikast ve şehadetle direnişin daha da güçlendiğini vurguladı.
Nasrullah'ın dünkü konuşmasının başka bir önemli boyutu,
bazı Arap rejimlerinin Siyonist rejim ile ilişkilerini normalleştirme
hakkındaydı. BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas, eylül 2020 yılından bu yana Siyonist
rejim ile resmi ilişki kuran 4 ülkedir. Bu ülkeler geçmişte de işgal rejimi ile
ilişkileri olmuş, ancak Filistin'e destek sloganı da ağızlarından düşmemişti,
eylem ve söylemleri arasındaki fark onlar için bir maske niteliğinde olmuştu.
Nasrullah bu bağlamda yaptığı değerlendirmede, Arap yöneticilerinin Filistin'e
yönelik ihanetin şimdiye kadar söylem bazında olup, gerçek arenada görünmezken
ancak bugün gerçeklerin artık gözler önüne serildiğini, normalleşmenin
ikiyüzlülük perdesinin düşmesine yol açtığını vurguladı.
Direniş Seyyid'in konuşmasının önemli bir boyutu da,
Hizbullah ve direnişin caydırıcı güzüne yönelik vurguydu. Bu bağlamda iki
noktaya değinmekte yarar var:
Birincisi şu ki, Hizbullah, İsrail'den Şehit Ali Kamil
Muhsin'in intikamını alacak. Nasrullah konuşmasında intikam vurgusunda
bulunarak, Lübnan Hizbullahı'nın kendi politika ve eylemlerinde
"zaman" faktörünü dikkat aldığını gösteriyor. Hizbullah mücahidinin
intikamının gecikmesi her şeyden ziyade Lübnan'in şimdiki kırılgan güvenliği ve
siyasi düzensizlik şartlarından kaynaklanıyor, ancak intikam konusu gündemden
düşmüş değildir.
İkinci konu da, direniş füzelerinin işgal topraklarındaki
her hangi bir noktayı vurabilecek güç ve menzilde olmasıdır. Nitekim Nasrullah
konuşmasında, Hizbullah'ın füze sayısının iki yıl öncesine göre iki kat arttığını
ve işgal topraklarında herhangi bir hedefi yüksek dikkatle vurabileceğini
söyledi.
Bu durum, Hizbullah'ın mevcut sorunlara rağmen caydırıcılık
stratejisini takip etmekte olduğunu gösteriyor. Demek ki, düşmanlar herhangi
bir askeri karar alırken Lübnan direnişinin caydırıcı gücünü unutmamalılar.