İran-Çin ekonomik anlaşmasının resmi olarak teyit edilmiş
hiçbir detayı kamuoyunda bilinmemektedir. Bununla birlikte, Batı kurumsal
medyası hemen olumsuz yorumlar yapmaya başladı. Batı’nın konuyu ele alış
tarzına bakmadan önce, şimdilik bilindiği kadarıyla 25 yıllık planın ana hatlarını
kısaca inceleyelim ve yansımalarını analiz edelim.
İran'ın eski Çin büyükelçisine göre, Pekin önümüzdeki 25 yıl
boyunca İran petrolünü satın almayı kabul etti. Bu, anlaşmanın kamuya
açıkladığı birincil ayrıntıdır. Görünüşe göre hem Çin hem de İran detayları
şimdilik gizli tutmaya kararlı. Washington’un eşi görülmemiş düşmanlığıyla
yüzleşiyorlar ve bir tür işbirliği arayışında olmaları ve bunu kendi şartlarına
göre yapmaları doğal. NATO rejimlerinin İran-Çin anlaşmasının detaylarından
habersiz olduğu açıktır. Tanık olduğumuz son dezenformasyon kampanyası, çılgın
spekülasyonlar yoluyla bazı ayrıntıları açığa çıkarma girişimidir. Şimdiye
kadarki izlenim ise, stratejik bir anlaşma gibi görünmesidir.
Batılı kaynaklar, resmi olmayan kaynaklara dayanarak şöyle
diyorlar: "Yeni anlaşmanın temel direği, Çin'in İran'ın petrol, gaz ve
petrokimya sektörlerini geliştirmek için 280 milyar dolarlık yatırım
yapmasıdır. Bu miktar, anlaşmanın ilk beş yıllık döneminde önceden
yüklenebilir, ancak anlaşılan, her iki tarafın anlaşmasına tâbi olarak, sonraki
her beş yıllık dönemde daha fazla miktarın söz konusu olacağıdır. İran'ın
ulaşım ve üretim altyapısını geliştirmek için 120 milyar dolarlık bir yatırım
daha olacak ve bu yine ilk beş yıllık döneme önden yüklenebilecek ve her iki
tarafın da kabul etmesi durumunda sonraki her dönemde devam edecek. Diğer
avantajların yanı sıra, Çinli şirketlere yeni, durmuş veya tamamlanmamış petrol
ve gaz sahalarının geliştirilmesi için ilk teklif verme hakkı sunulacak. Çinli
firmalar teknoloji, sistemler, proses bileşenleri ve bu tür projeleri
tamamlamak için gerekli personelin sağlanması da dahil olmak üzere, İran'daki
tüm petro-kimya projelerine katılma fırsatları konusunda ilk tercih
olacaklar." Bu bilgiler ayrıntılı görünmekle birlikte, Batılı kaynaklardan
geliyorlar ve Batı medyası, İran'la ilgili herhangi bir şey hakkında haber
yaparken her zaman İslam karşıtı bir hükümet gündemine sahiptir.
Ayrıntıları ne olursa olsun, Çin ile ekonomik işbirliği
İran’ın ekonomik sorunlarının çoğunu çözmeyecektir, bu İranlıların iyi bildiği
bir şeydir. İran’ın Direniş Ekonomisi olarak adlandırılan stratejik ekonomik
yol haritası, ekonomik sorunların öncelikle iç mekanizmalar yoluyla çözümünü
öngörüyor. Dış ticaret, Direniş Ekonomisi stratejisinin bileşenlerinden
yalnızca biridir. Bununla birlikte, Çin ile güçlendirilmiş ekonomik işbirliği,
Tahran'a Amerika’nın emperyal düşüş sürecini geride bırakmak için önemli bir
ekonomik alan sağlayacaktır.
İran’ın ekonomik engelleri yalnızca ekonomi ile ilgili değildir.
Batılı gazeteciler ve İran'ın ekonomisiyle ilgilenen akademisyenler, Tahran'ın
ekonomik kararlarını etkileyen siyasi ve güvenlikle ilgili unsurları görmezden
geliyor. İslami İran'a siyasi ve askeri ilkeleri nedeniyle ekonomik yaptırımlar
uygulanıyor. Bu nedenle, İran ekonomisini siyasi meselelerden ayırmak ve onu
tek başına sunmak, gerçekliği gizlemeye yönelik kasıtlı bir girişimdir. Ancak
bu durum, Tahran için Çin ile tartışmalı ekonomik anlaşmasının siyasi bir yol
haritası olduğu anlamına gelmiyor. Bunu anlamak için İran'ın Çin ile ticaretini
Batı anlatısının dışında analiz etmek, daha gerçekçi bir tablo elde etmek için
önemlidir. Bunu yapmak, esas olarak NATO’nun geniş propaganda kaynakları
nedeniyle, her zaman kolay değildir.
Çin-İran ekonomik anlaşmasının siyasi imalarının, İran’ın
jeopolitik siyasetinde Pekin'in himayesini kazanmaya çalışmasıyla hiçbir ilgisi
yok. Bu, Batı yanlısı uzmanların olumsuz tasvirlerinin bir parçasıdır. İran,
Çin'in Batı Asya'da ve daha geniş Müslüman dünyasında bölgesel bir paradigma
değişikliğiyle ilgilenmediğini çok iyi biliyor. Pekin, esas olarak ABD'yi
ekonomik olarak geride bırakabileceği bir ortam arıyor ve Çin, bu şartı yerine
getirirse, mevcut durumdan çok memnun olacak.
Tahran içinse son anlaşma jeopolitik nüfuzunu artırmakla
ilgili değildir. Son 40 yılda, Pekin'in himayesi veya siyasi örtüsü olmadan
bunu çok başarılı bir şekilde yaptı zaten. İran, Ortadoğu'da Amerikan düzeninin
oluşmasını engelleyebildi. Çin Dışişleri Bakanı'nın Çin'in küresel bir
hegemonik güç olma kabiliyetine sahip olmadığını kabul ettiğini dikkate alan
Tahran, bölgesel politikalarını ve önceliklerini her zaman Çin'in bölgesel
politikalarıyla dengelemek zorunda kalacağı bir durumla karşı karşıya
kalmayacak.
Çin, ne kadar güçlü olursa olsun, Batı Asya'da trend
belirleyici olacak ideolojik ve yumuşak güç temelinden yoksundur. Daha geniş
bir açıdan konuşursak, uluslararası ve bölgesel olarak, dünyanın dört bir
yanındaki gençler ya Batı liberalizmine tutunuyor ya da İslam'a geçiyor. Şu
anda başka bir alternatif yok. Dolayısıyla, kulağa abartılı gelse de Çin,
bölgede İran'ın rakibi değildir.
Şimdi, İran-Çin ekonomik paktına karşı yürütülen Batı
propagandasının ayrıntılarına bakalım. Batı'nın birincil propagandası aşağıdaki
kavram etrafında dönüyor: "Çin projelerini ve İran'dan Çin'e petrol, gaz
ve petro-kimyasallar arzının güvenliğini korumak için Fars Körfezi de dâhil
olmak üzere İran’da 5.000 kadar Çinli güvenlik personeli bulunacak. Görünüşe
bakılırsa, bu kendi başına sorunlu değildir, ancak bunu İran'daki Çin askeri
varlığı olarak tanımlamak yanlıştır. Batılı medya makinesi, bu temelsiz anlatının
sorumluluğundan kurtulmak için bu "ayrıntının" anonim bir kaynak
tarafından sızdırıldığını söylüyor.
İran'daki Çinli güvenlik personeli söylentilerini ortaya
çıkaran ve bunu İran'daki Çin askeri varlığı olarak yorumlamaya çalışan her
kimse, açıktır ki İran tarihi ve İran'daki mevcut İslami sistemin paradigması
hakkındaki temel anlayıştan yoksundur. Söylentideki sahtekârlık, İran'ın Kiş
Adası'nı terk ettiğini iddia etmesinden de anlaşılıyor.
Geçtiğimiz 40 yıl boyunca, en savunmasız konumda olduğu 1980’lerde
bile herhangi bir nedenle yabancı askeri varlığı kabul etmek İran’daki İslami
yönetim için hiçbir zaman dikkate alınacak bir seçenek olmamıştır. İran, Afgan
savaşçılara yardım ederek Sovyetler Birliği'ne karşı çıktı ve aynı şekilde ABD
emperyalizmine direndi. Batılı entelektüel ve siyasi paradigmanın dışındaki
ilkelere dayalı bir sisteme sahiptir. Batılı kaynaklar İran'ı incelemeye
çalıştıklarında, bunu sıklıkla yanlış varsayımlara dayanarak yapıyorlar. Mevcut
Çin-İran ekonomik paktının incelenmesi de tam olarak aynı modeli izledi.
İran’daki siyasi süreçler geçtiğimiz birkaç yüz yıl boyunca,
her zaman işgalci yabancıyı kovma düşüncesi etrafında gelişmiştir. İran'daki
Britanya işgalini sarsan Ayetullah Mirza Şirazi'nin meşhur tütün fetvasından
(1891) 1979 İslam Devrimi'ne kadar, İran'ın siyasi hayatı yabancı güçlerin
varlığını sona erdirmek etrafında döndü. Ayrıca İran anayasasının 146.
maddesinde de “barışçıl amaçlarla dahi olsa ülkede her türlü yabancı askeri üs
kurulması yasaktır” denmektedir.
Benzer bir propaganda manevrası Batılı şirket medyası
tarafından Rusya'nın Suriye'deki NATO destekli teröristlere karşı füze
saldırıları başlattığı 2016 yılında da kullanıldı. Batılı kaynaklar, Rusya'nın
İran'daki üslerini kullandığına dair yalan manşetlerle parlıyordu. Bu söylenti,
doğru olmadığı çabucak keşfedildiği için hemen sonlandı. Rus savaş uçakları,
yerde Rus askeri bulunmaksızın yakıt ikmali amacıyla bir İran hava üssünü
kullanıyordu.
Dil engelini ortadan kaldırmak için Çin etnik kökenine sahip
özel güvenlik görevlilerinin Çinli inşaat işçilerinin çalışma kamplarını
koruması mümkündür. Pekin, Çin'deki işsizlik sorunlarını çözmek için,
milyarlarca dolarlık projelerde Çinli işgücünün kullanılmasını sıklıkla zorunlu
kılıyor. Bu, Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) sözleşmelerinin ortak özelliklerinden
biridir. Batılılar, genellikle Kuşak ve Yol projelerinin bu yönünü, onları
Çin'in siyasi fethi olarak sunmak için kullanıyor.
Batı medyasının, İran-Çin ekonomik paktını analiz edeceği
önümüzdeki haftalarda ve aylarda, siyasi bir şaşkınlık yaşayacağını akılda
tutmak önemlidir. Şimdiye kadar, kurumsal medyanın yayınları oldukça
sansasyoneldi. İran ekonomisine 400 milyar dolarlık yatırım enjekte ettiği
tahmin edilen ekonomik anlaşmanın analizi, öncelikle doğrulanmamış verilere
dayanıyor. Amerikan Kongresi tarafından finanse edilen RFERL propaganda
kuruluşu bile, sızdırılan sözde belgenin gerçekliğinin ve belgenin bir
mutabakat zaptı mı yoksa resmi bir antlaşma mı olduğunun hiç kimse tarafından
gerçekten doğrulanamayacağını kabul etti.
İran-Çin paktının nihai detayları ne olursa olsun, anlaşma,
çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkmasında atılmış bir başka önemli
adımdır. 50 yıldır ilk kez bir Müslüman devlet, böylesi bir büyük değişimde
önemli bir rol oynuyor ve en önemlisi, yeni küresel siyasi mimarideki bu özgün
rolünü kendisi çiziyor.(Tahir Mahmoud/crescent.icit-digital.org)
Medya Şafak