Amerika 2020 başkanlık seçimleri rezaleti, artık işlevsiz bir
projeyi gün yüzüne çıkarıp Amerika demokrasisi altında gizli olan gerçekleri de
açığa çıkardı. Dünyaya bu sözde demokrasinin asıl gerçeğini izlemesi ve bunu
yargılaması için fırsat yarattı. Bu süreçte birçok önemli ve kilit nokta göze
çarpmaktadır. Bu noktalar ise Amerika'nın
tavırlarının gerçekleri ve
özellikle de İran milletine darbe indirme yönündeki fitne çıkarma
planları ve girişimlerinin arka planını
açıkça ortaya çıkardı. Bu noktalar aslında bu sürecin
değerlendirilmesinde ve tanınmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Amerika başkanlık seçimlerinin ardından olup bitenler,
dikkat çekici bir şekilde İran'da 11 yıl önce cumhurbaşkanlık seçimlerinde olup
bitenleri akla getirmektedir. Tabii o dönemde İran'ın güvensizleştirilmesi ve
kaosa sürüklenmesi için bir fitne planı yapılmıştı. Mevcut olaylar da o dönem İran olaylarını
çağrıştırmaktadır.
Tabii seçim sürecinde
protestoların patlak vermesi ve itirazların büyümesi beklenmedik ve şaşılacak
bir durum değildir. Ancak son olaylar
göz önüne alındığına kamuoyu ve uzmanlar da bu sürecin arka planının ve
hedeflerinin ne olduğu hususunda meraklı davranır. Bu açıdan 2020 Amerika başkanlık
seçimleri İran'daki Hicri Şemsi 1388
olaylarını canlandırmaktadır. Bu arada iki süreç arasında benzerliklerin,
farklılıkların, çelişkilerin olduğu da söylenmelidir.
Şimdi de bu iki
süreci farklı anlatılara göre ele almak istiyoruz. Böylece Amerika'nın nasıl
başka milletler ve ülkeler için kurduğu tuzağa kendisinin düştüğünü ve rezil
rüsva olduğunu görmek istiyoruz. Aslında Amerika bu hileyi ve komployu en çok
da İran'a karşı kurmuştur.
2020 Amerika başkanlık seçimleri ve Hicri Şemsi 1388 İran
İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlık seçimleri arasındaki önemli benzerliklerden
biri iki seçimde de kaybeden tarafların tavırlarıdır. Seçim öncesinde hileden söz etmek ve oyların sayımının tamamlanmasından önce zafer
iddiasında bulunmak hem 1388 İran cumhurbaşkanlık seçimlerinde hem de 2020
Amerika başkanlık seçimlerinde aslında yenilen tarafça ortaya atılmıştı.
Bu iki süreçlerin yansıtılması hususunda düşündürücü nokta
ise Batı siyasetçileri ve Batı Demokrasi
hayranlarının bu iki sürece çifte standartlı yaklaşmalarıdır. Batı medyası
İran ve Batı ülkelerinde olup biten aynı durumlara karşı hep çifte
standartlı davrandığını gözler önüne sermiştir.
Amerika başkanlık seçimlerinde gerçekleşen beklenmedik olay
ise farklı medya gruplarının Amerika
seçimlerine yaklaşımı ve onların Trump'ın tavırlarını sorgulamaktaki tepkisi
idi. Aynı medya organları İran'ın 11 yıl önceki başkanlık
seçimlerindeki olaylara tamamen farklı bir tepki göstermişti.
ABD dönem Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 1388 İran
cumhurbaşkanlık seçimleri sırasında yaptığı açıklamada, "Twitter bir dizi
onarım için çalışmasını durdurmak istedi, ancak ondan bunu şimdilik
ertelemesini istedik. Bunu İran protestoları üzerindeki etkisi nedeni ile
istedik. "dedi
Bu açıklamalar , ABD'nin İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinden
sonra isyan yaratmak için haber medyası ve sanal ağları etkisinden yararlanmaya
ne kadar yatırım yaptığını açıkça gözler önüne serdi.
Buna rağmen Trump itiraz etmeye başladığında ve hileden ve
sahtekarlıktan söz ettiğinde, aynı medya kuruluşları Trump'ı hemen boykot etti
ve hatta tweet'lerinde Trump'ın canlı yayınlanan protestoları, uydurmaları ve
dolandırıcılık iddialarıyla karşılaştıklarında sözlerini kesti.
ABC, CBS ve NBC de
dahil olmak üzere ABD televizyon kanalları, Beyaz Saray'da seçim sahtekarlığı
hakkında konuşurken Trump'ın canlı yayınlarını da kesti.
Twitter ayrıca Trump'ın tweetlerini "yanlış
bilgilendirilmiş" olarak etiketledi ve hesabını bloke etti.
Facebook ise 22 saatte 300 bin üyeyi toplayan sokak
protestoları için kurulan bir sayfayı da engelledi. Birkaç gün içinde on
milyonlarca üyeyi toplayacak ve sokak isyanları için iyi bir platform
sağlayacak bir site böylece kapatılmış oldu.
1388'de İran'da olup bitenler ise Facebook ve Twitter tarafından
tarafsızca ele alınmamasının yanı sıra tam tersi bu sosyal ağlar tarafından
desteklendi. Bu çerçevede Twitter ve Facebook kaos temelli bu tür faaliyetleri
engellememesinin yanı sıra aynı zamanda İran'ı kaos ve fitneye sürükleyecek bu
tür eylemleri desteklemeye başladı. Öyle ki İslam İnkılabı Lideri bile bu sürecin ülkeyi uçurumun kenarına kadar
götürdüğünü söyledi.
1388 fitnesindeki olaylar dizisi, aslında yönetimi ve nizamı
devirme senaryosunun bir parçası olarak tasarlanmıştı. Bu nedenle, 1388 İran
cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki sokak isyanları normal bir olay değildi.
Aksine, kadife devrimler olarak bilinen yumuşak devrimler ve modeline dayanan
farklı bir fenomendi.
Fitnenin ilk öncelikli amacı, bir protesto hareketi
başlatması, görünüşte seçim sonuçlarını ve halkın oylarının çarpıtılmasını
savunması, ardından bir yandan insanları yönetime ve nizama karşı kışkırtmak ve
ayaklandırmak ve bir yandan da toplumu kutuplaştırmak ve karşı karşıya
getirmekti.
İran'daki 10. cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki
çalkantılı olaylar dizisinde iki ana hedef açıkça izlendi: İlk hedef; İslâm Cumhuriyeti'nin itibarını
zedelemek ve seçim ilkesini çarpıtmaktı. Bu da devrimin değerlerine saldırılar
şeklinde tecelli etti.
İkinci hedef; koşulların müsait olması halinde fitneden
yararlanıp kapsamı bir iç savaş yaratma ve rejimi devirme noktasına kadar bu
çatışmaları genişletmekti.
Kanıtlara göre, 2009 fitnesinin perde arkasında çeşitli
düzeylerde nüfuza sahip yabancı unsurlar vardı ve onları durdurabilecek tek
hareket, milyonlarca devrimi ve ülkeyi savunan insanın olay yerindeki destansı
varlığı ve isyancılardan ve fitnecilerden beraat etmesi oldu. İran milletinin
tek vücut halinde 9 Dey günü İslam İnkılabına destek vermesi kalıcı etkiler
yarattı. Bu nedenle 2009 fitnesinin köklerini tahlil ederken, bu fitnenin hangi
amaçla tasarlandığını anlamak için bu sürecin bileşenlerinin tüm bağlamlarına
ve unsurlarına dikkat edilmelidir.
Gerçek şu ki, İran İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk
günlerinden itibaren Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkeleri,
stratejik bir hedef olarak bu nizamı devirmek istiyor İslam Cumhuriyeti sistemi
ilke ve değerleri üzerinde durduğu sürece bu düşmanlık devam edecek, Batı,
İslam Cumhuriyeti sisteminde seçimlerin sağlığını ve demokrasiyi sorgulamak da
dahil olmak üzere bu konudaki tüm imkanları kullanarak bu amaca ulaşmaya
çalışmıştır. 2009 fitnesi aslında bu saldırının ve stratejik hamlelerin bir
halkasıydı. Kışkırtıcı proje 2009 yazında başlatıldı ve kışın başlarında
seçimin yönünü değiştirmeye çalıştı. Sonuçta İran'ın içinden sistemin
devrilmesi istendi.
İran milleti, 2009 seçimlerinden sonraki fitne olaylarında,
seçimlere hile karıştırmak ve yasayı ayaklar altına almak bahanesiyle ülkeye
nasıl siyasi, ekonomik ve sosyal darbeler vurulduğunu çok iyi hatırlıyor. İsyan
ateşini fitillemek için ifade özgürlüğü ve demokrasinin nasıl bir araca
dönüştürüldüğünü gördüler.
Batı medyasının ve bazı Avrupa büyükelçiliklerinin 2009
fitnesi faillerini desteklemedeki rolü çok açıktı. Bu fitneden sonra elde
edilen belgeler ve kanıtlar, komployu dışarıdan ve özellikle Amerika Birleşik
Devletleri ve bazı Avrupa ülkelerinden gelen faktörlerin yönlendirdiğini
gösterdi.
Şimdi, ABD seçimlerinin ardından yaşanan skandalları
sonrası, Batı'daki demokrasinin perde arkasındakiler gün yüzüne çıktı. Aslında bu olaylar Batı'nın öne sürdüğü
demokrasinin arka planında yalancılığın, hilekarlığın olduğunu aslında bu sözde
demokrasi hamilerinin İran'da fitne çıkardıklarını gösterdi.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki farklı hükümetler,
Demokratik veya Cumhuriyetçi farketmeksizin politikalarının çok farklı
olmadığını göstermişlerdir. Tabii ki, Trump yönetimi daha alışılmadık, küstah
ve pervasız politikalar izledi.
Yarım yüzyıldan fazla bir süredir, çeşitli ABD hükümetleri,
hem Demokratik hem de Cumhuriyetçi, geri kalmışlığın ve savaşın dayatılmasının
ve İran halkının ilerleyişine ve bağımsızlığına savaşın ve yaptırımların ve
engellemenin kaynağı olmuştur. Şimdi ise bu düşmanlıklar ve hasmane
girişimler Amerika'da görülmektedir.
Amerika'da çıkan son kargaşa ve ayaklanmada yaşanan
çatışmada en az dört kişi öldü ve onlarca kişi yaralandı. Ölenlerin bazıları
polis memuru idi. Ayaklanmalarda en az 53 kişi tutuklandı. Çatışmada çok sayıda
polis de yaralandı.
Amerikan başkentindeki bu acı sahneleri ve korkunç sahneleri
gördüklerinde dünya ne diyor acaba?
Kuşkusuz, Amerikan demokrasisindeki bu büyük tarihi skandal
ve rezalet, Batı medyasının örtbas edebileceği bir şey değil. Şu ana kadar
süreçte gerçeğin sistematik bir şekilde sansürlenmesi denebilecek durum
yaşanmaktadır. Halen Amerika Birleşik Devletleri'ndeki her iki taraftan gelen
haberler, siyasi çevrelerin her şeyi örtbas etmek istediklerini gösteriyor.
Ancak Avrupalı, Amerikalı ve diğer ülkelerdeki dahiler ve uzmanlar gerçekleri
öğrenmek için gerekli motivasyona sahiptirler.
Bu gerçeklere ve tarihin öğretici derslerine dayanarak, İslam
İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei 10 Ocak Cuma günü yaptığı
konuşmada, büyük kibir idolünün karmaşık ve dağınık durumuna değinerek şöyle
buyurdu: "Seçim skandalı, bir kaç
günden bir, siyahi birinin ölümü ile sonuçlanan insan hakları durumu, Amerika dostlarının bile alay konusuna
dönüşen Amerika'nın iddia ettiği
değerlerin özünün ifşa olması, sakat ekonomi ve on milyonlarca işsiz, aç
ve evsiz insan, Amerika'nın düzensiz durumunu göstermektedir. Tabii bu
şaşırtıcı bir husus değildir. Ancak birilerinin
hala Amerika'yı arzu etmesi ve bu
ülkeyi kıble yapması ilginçtir. "