Anımsayacaksınız, Savunma Sanayii Başkanı Haluk
Örgün, 18 Şubat’ta Antalya’da yaptığı konuşmada, başkanlık bünyesinde
bir NATO müdürlüğü kuracaklarını müjdelemiş, ben de 19
Şubat’ta bu köşede, “Nereden çıktı bu NATO müdürlüğü” diye
itiraz etmiştim.
İtiraz etmiştim çünkü bir NATO müdürlüğü, belki de en çok
Savunma Sanayii Başkanlığı bünyesine tersti! Çünkü bu kurum, ABD’nin silah
ambargosuyla yüzleşilen acı durum karşısında bulunan ASELSAN (1975) ve HAVELSAN
(1982) çarelerinin üzerinde inşa olmuştu 1985’te...
Silahta ABD/NATO’ya bağımlılığın acı faturası
karşısında bağımsız ve ulusal silahlanma demekti. 40 yıl sonra oraya
bir NATO müdürlüğü yerleştirmek, vahimdir.
BAĞCIOĞLU’NUN İTİRAZI
Peki nereden çıkmıştı bu NATO müdürlüğü? Doğrusu konu ne
siyasette ne de basında hak ettiği önemi bulmadı.
Neyse ki bir hafta sonra CHP’nin Milli Savunma Bakanlığından
Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu gazetemizden
bu girişime önemli bir itirazda bulundu. Gerekçeleriyle bu girişimin
yanlışlığına işaret etti. (Cumhuriyet, 26.2.2024).
Ancak “yerli ve milli” iktidarın
temsilcileri, Savunma Sanayii Başkanlığı’nda bir “NATO müdürlüğüne” neden
ihtiyaç duyulduğunu bir türlü doyurucu şekilde açıklamadılar.Ama yanıtı
yaklaşık bir ay sonra ortaya çıkacaktı... Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Öncü Keçeli, “7. TürkiyeABD Stratejik Mekanizma
Toplantısı”nda, savunma sanayisi alanında işbirliğine odaklı bir
diyalog grubunun kurulduğunu duyurdu. (AA, 13.3.2024).
JEFFREY’İN MESAJLARI
Açık ki ABD stratejik mekanizmayı, stratejik kapan gibi
kullanıyordu.
“Türkiye-ABD Savunma Ticareti Diyaloğu”ve Savunma
Sanayii Başkanlığı’nda “NATO müdürlüğü”, Türk-Amerikan ilişkilerindeki
“S-400-F-35” tıkanmasını açacak kilit olarak görülüyor olmalı...
Baksanıza, tam da bu süreçte, ABD’nin eski Ankara
Büyükelçisi James Jeffrey sahneye çıktı ve ilginç mesajlar
verdi. Türkiye’de 80’lerin ortalarından itibaren çeşitli düzeyde ABD memurluğu
yapan deneyimli Jeffrey, TRT Haber’de şunları söyledi:
CAATSA yaptırımlarının modası geçmiş durumda. Zaten
Rusya’yla ilgiliydi, Türkiye ile alakası yoktu.
Türkiye’nin S-400 satın almasının stratejik bir
önemi yok, Türkiye’ye Rus silah akışı yok. Sorun yok.
S-400 meselesini halletmenin bir yolunu bulabiliriz.
S-400 sistemi hiç devreye alınmadı. Kapatılması durumunda
F-35’ten elde edebileceğiniz istihbarat üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır.
Diplomatik veya siyasi bir önemi yoktur.
Suriye’de çalışmak için tercih edilen ortak Türkiye’dir.
Orta Asya’nın tamamen Rusya ya da Çin’in kontrolüne
geçmesini nasıl önleyebiliriz? Türkiye ile çalışmak, daha çok savunma
ile ilgili...
ABD’NİN ÇALIŞTIĞI OYUN PLANI
Denilebilir ki bunlar ABD’nin bir emekli memurunun
görüşleridir. Elbette öyle ama Jeffrey’in şu sözleri, bu görüşlerin
ağırlık kazanmaya başladığına işaret ediyor: “Ama Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı
Victoria Nuland’ın Türkiye’de olası bir F-35 seçeneğinden bahsederken herkesi
şaşırtacak kadar iyimser olduğunu fark ettim.” (TRT Haber,
11.3.2024).
Irak ve Suriye’den çekilmeye zorlanan ABD’nin, hele de
Türkiye-Irak güvenlik görüşmeleri sürecinde yeni bir oyun planı çalıştığı
anlaşılıyor. Washington’un, savunma-silahlanma kartı ile Ankara üzerinde
kontrol oluşturabilmeyi hesapladığı görülüyor. Baksanıza bir anda uçak
motoru dahil pek çok konuda “ortak üretim” havuçları basına servis edildi!
cumhuriyet