Rasthaber - Terminolojik olarak "Ehl-i Sünnet" ne anlama geldiğini kısaca açıklayacak olursak; "Ehl-i Sünnet" Sevgili Peygamberimiz'in sünnet-i seniyyesine uygun yaşamak anlamına gelmektedir. Olması gereken de budur. Zira Yüce Rabbimiz birçok ayet-i kerimesinde Sevgili Peygamberimiz'e uymamızı, ona itaat etmemizi emretmektedir.
"Peygamber size neyi alın dediyse onu alın ve sizi neden sakındırdıysa ondan sakının." (Haşr:7)
"İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır." (Ahzab:21)
Ayetlerden çok bariz bir şekilde anlaşılan o ki; Allah Resulü'nün bize buyurduklarını yerine getirmeye çalışmalıyız, men ettiklerinden kaçınmalıyız. Ayrıca onun siretine bakıp, onun davranışları, onun ahlâkî yaşayışı ile hem hâl olmaya çalışmalıyız..
Fakat burada şöyle bir sorunla karşılaşıyoruz. Sevgili Peygamberimiz'in sünnetini, siretini ve ahlâkını ilk kaynak olarak kimlerden öğreneceğiz?
Şiî ve Sünni diye tanımlanan iki cenahın, iki ekolün yol ayrımı bu noktada başlıyor. Sünni dünya sünnet ve sirete ilişkin bilgi edinme ve yol haritası belirleme hususuna şöyle bir bakış açısı var: "Ehl-i Beyt imâmları bizim manevi liderlerimizdir, onlar Allah'ın veli kullarıdır, peygamber ahlâkını onlardan öğrenmeliyiz." Olayın toplumsal düzenin tanzimi ve siyasi yönüne bakış açıları ise Saidi Nursi'nin Dördüncü Lemalar isimli eserinin 27'nci sayfa ve sonrasında şöyle izah edilmektedir: "Siyaset kirli bir iştir, Allah Teâlâ mutahhar - pak - temiz olan Ehl-i Beyt'i o kirli işe bulaşmayı nasip etmemiştir." Yani demek isteniyor ki, siyaset Ehl-i Beyt'in değil, Muaviye ve Yezid gibi saltanat sahibi yöneticilerin işidir! Bakış açısı bu olunca Sevgili Peygamberimiz'in siret ve sünneti saray ulemasından öğrenilir olmuş. Siyasetten uzak, sadece maneviyata, iç dünyaya, enfüsi âleme ait bir ahlâk anlayışı ile sınırlandırılmış sünnet ve siret, bu ümmete yeryüzünde adaletin ve insicamın tahakkukuna ilişkin bir misyon yüklenmiyorsa bu nasıl bir sünnet, bu nasıl bir sirettir? Kur'an zaviyesinden olaya bakacak olursak bu bir eksen kaymasıdır, bu bir fay hattı kırılmasıdır. Yüce Rabbimiz Sevgili Peygamberimiz'e uymamızı, onun yapıp ettiklerini kendimize örnek almamızı emrediyorsa, biz ümmet olarak Allah Resulü'nün Medine'de tesis ettiği devlet yapılanmasına ilişkin siyasi dokuyu nasıl yok sayabiliriz? Bu Yüce Allah'ın buyrukları ile tenakuza düşmektir. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: "Yeryüzünde adaleti kaim kılmanız için Kur'an'ı ve mizanı indirdik." (Hadis:25) Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, iyi olanı tesis eder, kötü olanı bertaraf edersiniz." (Al-i İmran:110) Şimdi düşünelim, biz, "Siyaset kirlidir, o iş kötülerin işidir" dersek iyi olanı yeryüzünde kim tesis edecek? Kur'an-ı Kerim'in %80'i toplumsal düzenin tanzimine ilişkin hükümler ihtiva etmektedir. Müslüman temiz siyaset ile mükellef kılınmıştır. Sevgili Peygamberimiz'in sünnet ve siretine uymak bunu zorunlu kılmaktadır. Medine'de Allah Resulü tarafından temeli atılan 52 maddelik "siyasi yapı" bizim için "rol model"dir...
Sünni dünyada tedavülde olan meşhur bir hadis var: "Benden sonra yanlış yollara sapmayasınız diye size iki ağır emanetim olan Kur'an ve sünnetimi bırakıyorum." Sormak lazım: Siyasetten soyutlanınca, siyaset zalimlere terk edilince bu iki emanete nasıl sahip çıkılır?
Şia ekolünde ise söz konusu hadis şöyle kaydedilmiş: "Benden sonra yanlış yollara sapmayasınız diye size iki ağır emanet bırakıyorum; birincisi Kur'an-ı Kerim, ikincisi ise Kur'an-ı Kerim ile benim sünnetimin muhafızı ve müfessiri olan Îtretim (Ehl-i Beyt'im)."
Birbirinin mütemmimi ve olmazsa olmazı olan bu iki olgu için bazı kaynaklarda "Hablullah" (Allah'ın ipi) ifadesi kullanılmaktadır. "Hablullah" kavramı ile tasvir edilen bu iki olgu Kur'an-ı Kerim'de şöyle betimlenmektedir: "Hep beraber Allah'ın ipine (Hablullah'a) sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.." (Al-i İmrân:103) Yine birçok kaynakta ve bazı tefsirlerde geçtiği izere "nimet"ten kastın Kur'an-ı Kerim, Sevgili Peygamberimiz ve Ehl-i Beyt imâmları oldukları ifade ediliyor. Bir başka ayet-i kerimede ise Rabbimiz şöyle bir uyarıda bulunuyor: "Sizi her nimetten hesaba çekeceğim." (Tekasür:8) Yine diğer bir ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle bir ikazda bulunuyor: "Benim zikrimden (benim nimetimden) yüz çevirenlere yeryüzünde istikrarsızlık vereceğim.." (Ta-Ha:124) Peki, itaat edilmesi gereken nimet ve zikir nedir? Aktaracağımız ayet bunu ibraz etmektedir. "Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve sizden olan ulûl emre (emir sahiplerine) itaat edin." (Nisa:59) Bu ayette koşulsuz mutlak itaat söz konusu olduğu için Allah ve Resulü'nden sonra itaat edilmesi gereken "ulul emr"den kasıt mutahhar Ehl-i Beyt imâmları olmaktadır. Şiî inancıncına göre rehber (manevi lider - öğretmen), ulûl emr, nübüvvetin gerçek temsilcileri olan Ehl-i Beyt imaâmlarıdır. Onlar "şecere-i tayyibe" olan nübüvvet hattının devamı olan velayet sahibi imâmlardır. Ümmetin velayeti onlara aittir.
"Benim Ehl-i Beyt'im Nuh'un gemisi gibidir. Bu gemiye sığınan kurtuluşa erer, yüz çeviren helâk olur."
"Benim Ehl-i Beyt'imden öne geçmeyin, geri de kalmayın. Onlara öğretmeye kalkmayın, onlar sizden daha bilgilidirler."
"Ben ilmin şehriyim, kapısı da Ali'dir. Bana o kapıdan gelin. Ali benim ilmimin varisidir."
Demek oluyor ki, sünnet-i seniyyeye uygun bir hayat yaşamak Ehl-i Beyt'in yoluna uymaktan, onların ilmine müracaat etmekten, onları rehber edinmekten geçmektedir. Zalimlerin, saltanat sahiplerinin, hadımağası padişahların peşinden gitmekle veya onların saraylarına yerleştirdiği sözde kadı efendilerin telkin ettiği din anlayışı asla "Ehl-i Sünnet" demek değildir. Saltanat sahiplerinin uyguladığı siyaset ve yaşam biçimleri Peygamberimiz'in sünnet ve siretine ne kadar uygun ki, onların çanak ve ulufelerinden nemalanan sözde alimlerin bize sunduğu din anlayışı Ehl-i Sünnet'i ne kadar temsil edebilir? Sıffin Savaşı'nda on binlerce sahabeyi katleden Muaviye mi Ehl-i Sünnet? Kerbelâ katliamını yapan zalim Yezid mi Ehl-i Sünnet? Veya saltanatları ellerinden çıkacak endişeyle kardeş katline fetva çıkaranlar ve bu fetvalardan yola çıkarak 19 kardeşini ve öz oğlunu katleden padişahlar mı Ehl-i Sünnet? Uzatmayalım. Rabbimiz şöyle bir ikazda bulunuyor: "Zalime meyletme yoksa sana da ateş dokunur." (Hûd:113)
Sonuç olarak ifade edecek olursak, terminolojik anlamda "Ehl-i Sünnet" Sevgili Peygamberimiz'in siret ve sünnetine uygun bir yaşam içerisinde olmaktır. Bunun için de ilim gereklidir, mektep gereklidir. İşte ayet ve hadislerde verilen adres üzere biz bu ilmi Ehl-i Beyt mektebinde tedris etmek durumundayız.
Bizim mektebimiz, bizim yolumuz, bizim minberimiz ve istikametimiz Ehl-i Beyt'in yoludur. Bu yol, aynı zamanda inkılab ve direniş yoludur. Bu yol zalimlere itaat etmemek, zalimlere boyun eğmek, mazlumların yanında olmak yoludur.
Biz mezhebimizi de, içtihat ve fetvalarımızı da Ehl-i Beyt mektebinden öğrenmek durumundayız; fıkhımızı, ahlâkımızı, irfanımızı da oradan öğrenmek zorundayız. Biz siyeri de, sireti de oradan öğrenmemiz lazım. Biz imameti de, velayeti de oradan öğrenmek zorundayız. Zira bu yol, gerçek Ehl-i Sünnet'in yolu budur. Zalimlerin sarayında öğretilen "Ehl-i Sünnet" ekolü olamaz.