Dramatik süreçlerden geçen bir dayanışma, sevgi ve aşk
hikâyesini perdeye aktaran Bella filmi genelde Amerika kıtasında özelde ABD’de
gördüğü ilgi siyasilerin gözünden kaçmaz. Entelektüel kapasitesi sınırlı olan
Bush Oğlu Bush’un üstünde, asıl işi devlet ilkokulunda 2. sınıf öğretmeni ve
kütüphane çalışanı olan eşi Laura Bush’un etkisi büyüktür. “Tanrı ile sevgi
bağını koparma, zarar verme, iyilik yap, aile ve çocukları koru” felsefesini
temel ilke olarak benimsediklerini iddia eden Hristiyan Metodist mezhebi
mensubu olan Bayan Laura “Bella” filminin verdiği mesajlar ve kitleler üzerinde
bıraktığı etki sebebiyle yönetmen Alajandro ve güzellik kraliçesi eşi Ali’yi
2007’de kocası Bush’un Kongre salonundan yapacağı Ulusa Sesleniş oturumuna
davet eder.
HOLLYWOOD’DA İNFİAL YARATAN FİLM
“Size doğrusunu söyleyeyim, eğer hardal tanesi kadar
imanınız varsa, bu dağa, 'Buradan şuraya çekil' diyebilirsiniz, o da hareket
edecektir" (Matta 17:20). Nefret besleyen kimseye inancın faydası yoktur.
Mesihi itikadında olan Yönetmen Elejandro Nisan 2015’te İkinci Dünya Harbinde
geçen Little Boy (Küçük Çocuk) filminde ABD’nin savaşta olduğu Japonya
sebebiyle ABD’de yaşayan Japon ve Asyalı Amerikalılara yönelik Hitlervari toplu
kamplar inşa etme ve faşist-ırkçı uygulamalara meydan okuyan bir Amerikalı çocuk
ile Japon asıllı Amerikalı Hoshimoto arasındaki dostluğu da işlemektedir. Film
Hollywood egemen zihniyeti ve ana akım medya gibi birçok kesimde infial
yaratır.
Eylül 2015’te yönetmen Alejandro’nun babası Juan Manuel
Gomez Fernandez ve kardeşi Juan Manuel Gomez Monteverde, Meksika uyuşturucu
kartellerinin kiralık katilleri tarafından kaçırılır. Talep edilen fidye
ödenmesine rağmen işkenceyle öldürülürler. Meksika Federal Polisi olayla ilgili
altı kişiyi tutuklar. Aile fertlerinin öldürülmesi yönetmen Elajandro’ya ve
filmlerine bir mesaj olarak değerlendirilir. Bu vehim ve acı olay Elajandro’ya
geri vites yaptırmaz. Aksine uyuşturucu kartellerin kirli bağlantılarını
deşifre eden 2023 yapımı “Tanrıların çocukları satılık değil” mottosuyla
“Özgürlüğün Sesi”, filmini yapar. Film gerçek bir hikayeye dayanıyor. Çocuklara
yönelik istismar ticareti yapan çetelerin izini sürmek ve kaçırılan çocukları
kurtarmak için, ABD İç Güvenlik Bakanlığında çalışan Tim Ballard adındaki
ajanın gerçek hayatta yaşadıklarını konu alıyor.
Filmde küçük çocukları acımasız çetelerin elinden kurtaran
ajanı ise Jim Caviezel canlandırıyor. Sübyancılık (pedofili) sektörünün prensi
olarak kabul edilen Amerikalı milyarder Jeffry Eppstein, arkadaşı ve ortağı
olan Ghislaine Maxwell, Epstein'in adını taşıyan ve bir dizi skandal ve yasal
sorunla anılan Karayipler'deki ABD Virgin Adaları'nda bulunan iki adadan oluşan
bir takımadada 5 yıldızlı resortlar inşa etmişti. Buraya gelenleri,
sübyancılıklarını kayıt altına alıyor ve bunları CIA ve MOSSAD’a veriyorlardı.
İstihbarat örgütleri de bu kasetleri şantaj olarak kullanıyordu. Manidardır ama
kaset şantajları ülkemizde de revaçta.
ÇETELERİ TEDİRGİN EDEN PARALELLİK
Bill Clinton, Prens Andrew ve siyasetten, sanat dünyasına,
basından, borsa holdinglerine ve daha nice mahlûkların sübyancılık yaptığı ada
misali yönetmen Elajandro filminde kaçırılan bir Honduraslı kızı ve diğer
çocukları bulmak uğruna bir adaya bir resort inşa eder. Bu paralellik
uyuşturucu, seks trafiği, çocuk kaçırma ve cinsel istismardan milyarlar kazanan
çeteleri ve arkalarındaki güçleri tedirgin eder. Bu sebeple senaryosu 2015
yılında yazılan filmin çekimleri 2018’de tamamlanmasına rağmen yayımlanmadı.
Filmin dağıtımını satın alan Disney, Türkiye’de yayın hayatını sürdüren önce
Fox şimdi Now ismini alan televizyonun sahibi, yaklaşık beş yıl boyunca filmi
yayınlamayarak rafa kaldırdı. Filminin yapımcıları uzun yıllar filmin dağıtım
haklarını geri almak için mücadele etti ve Özgürlüğün Sesi filmi, 2023 yılının
mart ayında Angel Studios tarafından satın alınarak, temmuz ayında sinema
izleyicileri ile buluştu.
TEHDİT EDİLEN SANATÇILAR
Filmin baş oyuncusu Jim Caviezel, ünlü oyuncu, yapımcı ve
yönetmen Mel Gibson’un filmi Tutku’da (The Passion) Hz. İsa’yı canlandırmıştı.
Ünlü aktör Marlon Brando, Mel Gibson, Jim Caviezel gibi sanatçılar Siyonist
Hollywood ve Siyonist Netanyahu destekçisi ABD sisteminin tekelci
holdinglerinin para ve güç için her yol mubah zihniyetini, kirli ilişkilerini
ve dünyadaki başta İsrail olmak üzere diktatörler, sübyancılık, uyuşturucu ve
pornografi ticaretini yeren söylem ve eylemleri için sürekli tehdit edildi. Anti-Sami
veya Yahudi karşıtlığı ile itham edildi.
Özgürlüğün Sesi filminin başrol oyuncusu Jim Caviezel’in
katıldığı yayında, Donald Trump’ın ulusal güvenlikten sorumlu üst düzey
danışmanı Michael Flynn de vardı. Flynn, Rusya ile bağlantıları iddiaları
ardından görevinden istifa etmişti. Hollywood oyuncusu Caviezel, söz konusu
programda; “dünyanın en büyük pedofili (sübyancılık) örgütünü CIA’nın
yönettiğini” iddia ederek, bu iddiasını değiştirmesine yönelik tehditler
aldığını fakat korkmadığını ifade etti. Bu açıklamaların ardından film ve
oyuncularına yönelik, “aşırı sağcı örgütlerle bağlantılı, fanatik, Trump
sempatizanları, Yahudi düşmanları, İncili ve gerçekleri çarptıran tehlikeli
unsurlar” ithamları zirve yaptı.
YERALTI DEMİRYOLU OPERASYONU
Filmin gerçek kahramanı, Timothy (Tim) Ballard ve eşi
Katherine’nin 9 çocuğu var. Her ikisi de “Hz. İsa ve İncil’e sadık bir yaşam”
sürmek ve bu öğretileri yaymak için mücadele ettiklerini söylüyor. Bu
çocukların ikisi Tim ve eşi tarafından evlatlık edinildi. İki çocuk da Haiti’de
bir operasyonda kurtarılmıştı. Tim Ballard seks ve çocuk kaçakçılığıyla
mücadele eden bir örgüt olan Yeraltı Demiryolu Operasyonu'nun (O.U.R.)
kurucusudur. Çalışmaları ve söylemleri ABD sisteminde ve İsrail dostlarında
ciddi bir rahatsızlık yarattı. Filmin yayınlanmasından sonra, kendisine karşı
“kadınlara cinsel taciz” iddialarıyla suçlamalar yapıldı, davalar açıldı. Ana
akım medyada kendisine karşı “sistematik ve organize bir saldırı” başlatıldı.
Kurduğu örgütün zarar görmemesi için istifa etti. Tüm baskılara, şantajlara ve
tehditlere rağmen çalışmalarına ve mücadelesine devam ediyor. Tüm bu
karalamalara rağmen ilham kaynağı olduğu film mali getirim ve seyirci sayısıyla
izlenme rekorları kırdı.
“İnsan ve çocuk kaçakçılığı yılda en az 150 milyar doların
döndüğü bir sektör. ABD kaçırılan çocukların ve genç kızların en çok
getirildiği ve en çok talebin olduğu ülkelerin başında yer alıyor. Bugün
tarihte hiç olmadığı kadar insan köleliğe maruz kalıyor. Hatta köleliğin yasal
olduğu dönemlerden bile daha fazla. Bu kölelerin milyonlarcası çocuk.” Bu
ifadeler filmin sonundan. Milyonlarca çocuğun ne kadarı Suriye savaşının
maliyeti olan kamplardan, ne kadarı Gazze’den, ne kadarı Türkiye’den kaçırılan
çocuklardan, ne kadarı deprem sonrasında ortadan kaybolan çocuklardan bunu
bilmiyoruz. Ancak şu kadarını gayet iyi biliyoruz. Ekonomik sorunlar, iş ve aş
ihtiyacı bataklığı kurutulmaz ise bu bataklığın pisliğinden fayda sağlamak
isteyen sinekler, çıyanlar, yılanlar ve ruhlarını iblise teslim etmiş hasta
tipler, üretmeden, üretilene çökerek, uyuşturucu, silah ve seks ticareti
azalmaz çoğalır.
Filmin “Biz, tanrının çocuklarıyız, satılık değiliz” mesajı
toplumsal duyarlılık taşıyan, sanatını ve görevini kokuşmuş sisteme teslim
olmadan, o sistemin barbar saldırılarından korkmadan, tehdide, şantaja,
öldürülmeye, itibar suikastına meydan okuyarak neden iblis ve araçlarıyla
savaşmanın ona teslim olmaktan daha önemli ve insan olmanın asli görevi
olduğunu anlatmaktadır.
aydınlık