ABD ve müttefikleri, NATO üyesi olan ve her
fırsatta ABD-Türkiye askeri işbirliğine methiyeler düzen yetkililer “ordusunu
ihraç” eden Türkiye’nin bu ülkelerdeki askeri varlığından neden rahatsızlık
duyar? Mesela Türk ordusunun Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nden çekilmesini isteyen
siyasi çevrelere, sivil toplum örgütlerine neden destek verir? BM’den Türk
ordusunu “işgalci” olarak tanımlayan kararlara imza atar? Neden adadaki
İngiliz, Yunan, ABD askeri varlığına itiraz etmez? 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti
anayasasına binaen adanın “garantör kuvvetler olarak” İngiliz, Türk ve Yunan
askerleri dışında yabancı askerlerden arındırılmış olması maddesi yer alırken
“Kıbrıs’ta İngiliz toprağı” olarak tanımlanan bölgelerde ABD hava Kuvvetlerine
ait üsler nasıl inşa edildi?
2013’te Güney Kıbrıs Rum kesimi İsrail hava kuvvetlerinin Andreas
Papandreou hava üssünde konuşlanmasına, Kıbrıs adasın deniz sahasında
keşfedilen doğalgaz kuyularının korunması adına deniz kuvvetleri ve eğitim
personeli bulundurmasına itiraz etmeyenler Kıbrıs anayasasına binaen orada
asker bulundurma hakkına sahip olan Türk ordusunun mevcudiyetinden neden
rahatsızlık duyar? Bizim adaya asker göndermemiz, bilinenin aksine, ABD ve
İngiltere tarafından kerhen de olsa kabul edilmişti. Bizim Batı ile ilişkilerimiz
İkinci Dünya savaşı esnasında Batı ile Sovyet Rusya arasında yaşanan ilişki ile
benzerlik taşır. Hitlere karşı savaşta Sovyet Rusya Kızıl Ordusu ile güç
birliği yapmak zorunda kalan Batı, İngiltere Başbakanı Churchill’i “biz yanlış
domuzu kestik” demeye götürmüştü. Bunun batini anlamı şuydu; Keşke Moskova
(Stalin) yerine Hitler ile uzlaşsaydık ve birlikte bizim için daha tehlikeli
olan Stalin’i kesseydik.
Bu zihniyet Batının Türkiye ile ilişkilerinde de hâkimdir. Zira
kendileri dışında, sizin için istinat edilen görevler ve hudutlar dışına
çıkmanız durumunda varlığınız bir tehdit ve tehlike olarak kabul edilir. Yoksa
“En iyi ihraç ürünümüz” ordumuz değil miydi? NATO’nun askeri değil miydik?
Stratejik müttefik değil miyiz? Övgülerine mazhar olmuyor muyuz? İhraç
ettiğimiz ürün onların nazarında defolu mu çıktı? O vakit konu gayet net
ortadadır: İhraç ürünü ordumuzu onların paketleme, yükleme, sevk ve nerede nasıl
kullanılacağı kılavuzlarına uygun ise yutulabilir, yenilebilir ve kabul
edilebilir üründür. Bu vasıflara aykırılık oluşturuluyorsa defolu, raflardan
hemen indirilmesi gereken zararlı, tarihi geçmiş ve ivedilikle iade edilmesi
gereken ürün olarak damgalanır.
Bu anlayış, ya benimsin ya toprağın, seni benden başkasına yar
etmem ilkel ve tekelci hegemonya mantığının tezahürüdür. Ya mutlak itaat
edeceksiniz ya toprağın altında olacaksın durumudur. Kendinize zarar verse de,
halkınıza ve devletiniz için ölümcül de olsa size verilen görevler ve çizilen
hudutlar dışına çıkamazsınız demektir. Senin ‘lebensraum’ yani yaşam alanını
biz belirleriz beyanıdır. Bu örneği Türk ordusunun ister ikili anlaşmalarla
ister BM şemsiyesi altında bulunduğumuz tüm ülkelerde görebiliriz. Gelelim
bizim Somali’de ne işimiz var meselesine;
Afrika kıtasının en Doğu ucunda yer alan Somali ülkesi 3333 km
uzunluğundaki sahili ile Afrika’nın en uzun şeridine sahiptir. 637,657
kilometre kare ile Dünyanın 42. en büyük ülkesidir. 17,5 milyona yakın nüfusu
vardır. Milli gelir seviyesi en alt sıralarda yer alır. Batısında Etiyopya,
Güneybatısında Kenya, Kuzeyinde Yemen/Aden Körfezi, Kuzeybatısında Cibuti yer
alır. Kızıl Denize, Hint Okyanusuna, Yemen Denizine komşudur. Somali, çoğu
henüz el değmemiş halde uranyum, demir, kalay, bakır, jips, boksit ve doğal gaz
yataklarına sahiptir.
Arap Yarımadasına yakınlığı nedeniyle petrol açısından da zengin
olduğu varsayılmaktadır. Ülkede üretilen milli hâsıla ve işgücünün yaklaşık
%65'i tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Somali ülkesi 7 eyaletten oluşur.
Federal hükümet sistemi vardır. Federal parlamentosu ve ihtiva ettiği senato ve
temsilciler meclisinden oluşur. Arap yarımadasına yakınlığı sebebiyle tarihte
kadim Arabi uygarlıkların, özellikle de Yemen’in, İslam dininin, dilinin,
tüccarlarının, oralara yerleşen ailelerin, din adamlarının derin etkisi altında
olmuştur. 15. Yüzyıldan itibaren bölgeye nüfuz etmeye başlayan Portekiz,
Hollandalı, İngiliz, İtalyan varlığı sebebiyle bu kuvvetlerle rekabet, çatışma
ve yardımlaşma çerçevesinde olan ve Arabistan yarım adası ve Kızıldeniz’de
hâkimiyet kuran Osmanlı hakimiyeti Somali ülkesi ile yakın ilişkiler kurmuştur.
Batı sömürge devletlerine karşı özellikle Sufi İslam çizgisinde olan itikat
önderlerinin 18. Yüzyılın sonu, 19. Yüzyılın başlarında zuhur eden ‘Dervişler
Hareketi” veya “dervişler Savaşı” olarak bilinen milli kurtuluş mücadelesi
Somali tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Türk milli kurtuluş mücadelesinde etkin rol oynayan yurtsever
itikat önderleri, Libya’da Ömer Muhtar gibi anti-emperyalist itikat önderlerine
karşılık emperyalizmin hizmetinde çalışan itikat önderleri de vardı. Bu dini
cepheleşme Somali toplumunda laik ve sosyalist kuvvetler ile elkaide kimlikli
selefi radikal örgütlerin kuluçkası olmuştur. 1960’ta bağımsız olan Somali
ülkesi özellikle Rus, Çin, Küba devrimlerini ilham alan güçlü bir siyasi-askeri
yapının ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Somali “ Sosyalist” Demokratik
Cumhuriyetinin kuruluşuna zemin hazırlamıştır. Aslında Mısır 1952 devriminin
yarattığı etki Yemen, Suriye, Irak, Sudan’da da aynı tarihlerde benzer
gelişmeler Somali ülkesinde de yaşandı.
Bu zaman diliminde Somali ülkesinde önemli altyapı, eğitim,
sağlık, tarım alanlarında iyileştirme hasıl olmuştur. 1977-78 Somali-Etiyopya
savaşı sebebiyle, Dünya Bağlantısızlar Hareketi üyesi olan Somali Küba ve
Rusya’nın Etiyopya yanında yer alması sonucu bu kamptan uzaklaşmış, önce Çin
ile daha yakın ardından ABD ve Batı Avrupa ile iş ve güç birliği sürecine
girmiştir. Muhammed Ziyad Barri (Barre), Cemal Abdül Nasır, Hafız Esad,
Kaddafi, veya Saddam Hüseyin’in BAAS partisinde mutlak kontrol siyasi hayatıyla
benzerlikler taşır, eski yoldaşları dahil tüm muhalefeti topyekun ortadan
kaldırmaya yönelik girişimine karşı başlatılan isyan 1977-78’de on binlerce
insanın ölümüne yol açtı.
Ancak 1991’de görevden uzaklaştırılan Barri sonrasında Somali,
günümüzde devam eden kanlı iç savaşlara sahne oldu. Bugün Somali’de daha
istikrarlı bir Federal hükümet varlığına rağmen halen güney eyaletleri l-Kaide
kökenli El-Şabab örgütünün denetimindedir. Terör eylemleri ile başkent Mogadişu
olmak üzere Somali ve Afrika’nın birçok yerinde terör eylemlerine devam
etmektedir.
Somali-Türkiye ilişkileri, Türk ordusunun varlığı, Mogadişu
Limanının Albayrak Grubu tarafından işletilmesi, 2020’de Somali’nin Türkiye’ye
doğalgaz ve petrol işletmesi için yaptığı öneri, komşu ülke Cibuti’de mevcut
olan birçok yabancı askeri üsler, Kızıldeniz’in Türkiye için güvenliği, en
nihayet geçen hafta Somali hükümetinin Somali münhasır deniz sahasında mevcut
olan doğalgazın çıkarılması ve korunması için Türkiye’den deniz kuvvetleri
talebinde bulunması, Türkiye’nin Somali’de askeri, siyasi ve ekonomik
mevcudiyetinin, Batılı devletler, ABD ve NATO, Çin ve Rusya ile münasebetlerini
nasıl etkileyeceği ve bu çerçevede Mısır ile başlayan münasebetleri, kimin bu
varlığa neden karşı olduğu veya desteklediği konularını detaylı olarak 22
Şubat’ta Ulusal Kanal’da Halil Nebiler programında değerlendirdik. Youtube
üzerinden izleyebilirsiniz.
aydınlık