Hüseyni Kıyamın Ayırdığı Şeriatler-2

GİRİŞ: 27.10.2021 08:58      GÜNCELLEME: 27.10.2021 08:58
Rasthaber -  MUAVİYE ŞERİATI NASIL YERLEŞTİ?

Muaviye’nin kendisinin lüks yaşam sürdüğü, halktan ağır vergiler aldığı, atamalarda kendi kabilesine ehil olmasalar da yer verdiği, adalet isteyenlere ve kendini bu konuda eleştirenlere zulüm ve katliamlar uyguladığı, dostu düşmanı herkesçe bilinmektedir. Onun tüm bu çıkarlarını merkeze alan yönetim anlayışını İslam görüntüsü altında yaptığı da herkesçe kabul edilen bir gerçektir. O halde sorulması gereken soru şudur:

1- İslam Şeriatı, ya da başka deyişle dinin emir ve yasakları Muaviye’nin kişisel çıkarlarını öne alan bir yönetim oluşturmasına engel değil mi?

2- İslam için o kadar mücadele veren Müslümanlar neden -onun bu yönünü bilmiyorlar mıydı ki- ona karşı çıkmayıp itaat ederek İmam Ali (a.s)’ın şehadetine varan olaylar silsilesinde ona hizmet ettiler?

3- Madem Muaviye’nin derdi İslam, adalet değil kendi ve ailesinin saltanatı idi, İslam Şeriatı buna engel olur düşüncesiyle neden onu tümden kaldırıp daha rahat ve keyfi hüküm süreceği beşeri bir şeriat kurmadı? Yani İslam Şeriatını kaldırıp yerine Laik Şeriat getirseydi daha rahat hüküm sürmez ve çıkarlarını garanti altına almış olmaz mıydı?

İslam Şeriatı tabi ki Muaviye Şeriatına engeldi. Ancak İslam Şeriatını oluşturan ayet hadis ve Masumların uygulamaya koydukları gelenek canlı, konuşan, müdahale gücü olan bir şey değildi ki. Şeriatın yasalarını uygulayacak olan Muaviye ve adamları idi. Onların çıkarlarına zıt olan yerlerde yorumlamalar, aksini iddia eden adalet taraftarlarını tehdit rüşvet vs ile sindirmeler oluyordu. Canlı olan Masum (Ali a.s) sindirilmediği ve satın alınamadığı için onla çatışma kaçınılmazdı ve öyle de oldu.

İkinci soruya ise Müslümanlar tabi ki biliyorlardı. Ancak imanlarındaki zaaflar nedeniyle ya sessiz kalmayı seçtiler, ya cehaletleri sebebiyle Muaviyenin İslam’ın naslarını fitnevari yorumlarına aldandılar ya da menfaatlendikleri için bizzat bu nifak şeriatından yana tavır koydular. Zaten 1. Halife ile birlikte İmamet Velayet ve Vesayet ile ilgili dinin emirlerini hiçe saymanın getirdiği bir ilkesizlik vardı. Bu ilkesizliğe üç halifenin bidat uygulamalarıyla oluşturduğu cehalet eklenince Muaviye’nin işi daha da kolaylaştı. Ali (a.s)’a uyanların cehaletleri ve derinleme düşünceden yoksun oluşları O Hazretin, nifak şeriatı karşısında yönetimin kaybedilmesine yol açtı.

Muaviye devamlı yorum yapmak zorunda kalacağı bir İslam şeriatı yerine direk kendi çıkarlarını garanti altına alan Laik, beşeri şeriat neden kurmadı sorusuna gelince… Bunun için toplum daha hazır değildi. Resulullah’ın attığı sağlam temel ve oluşturduğu toplum henüz tamamen yok olmamıştı. 3 halife döneminde bozulma tam olarak gerçekleşmedi. Halk hala dini yaşamaya çalışıyordu. İmam Ali (a.s) ve Ehlibeyte bağlılık ve onların saygınlığı onca bozulmalara rağmen tamamen yok olmamıştı. Ehlibeyt’in böyle bir muhalefeti, Muaviye’nin ipleri tamamen kaybetmesine neden olacaktı. Bunu gören Muaviye halkın nabzına göre şerbet vermesini iyi becerdi. İnsanlar dinin ilkeleri ve Resulullah’ın uyarılarını her hatırladıklarında Muaviye şeytanca tevillerle oluşacak isyan hareketlerini bastırabildi. Muaviye tam olarak “dine karşı din” taktiğini kullandı. Yanına aldığı din ve tevil bilgileri gelişmiş olan kapıkulu ulema sayesinde dindar samimi ve mazlum görülmeyi başardı. Bu sayede toplumun cahilleri çoğaldıkça çoğaldı ve ve İmamete karşı savaşacak düzeye geldiler. Artık din adına dinle savaşma devri yaşanıyordu.

ŞARAP KUPA BARDAKTA

Sünnilerin hadis kitabı Buhari’nin eski nüshalarında olduğu söylenen bir rivayette şöyle geçer: Muaviye’nin içini göstermeyen bir kupa bardağı vardı. Herkese meyve suyu şeffaf cam bardakta sunulurken Muaviye’nin bu bardağı seçmesinin nedeni içindeki içkinin görünmemesini sağlamaktı. Bir gün içkiyi içince küçük abdesti geldi toplumdan az uzaklaşıp ayakta işeyip geri döndü. O sırada ashabdan biri; “Resulullah’ın ayakta bevletmeyi nehyettiğini duymadın mı?” diye Muaviye’ye tepki gösterince Muaviye Ebu Hureyre’ye döndü. Elini de beline kuşandığı ve daima içinde altın kesesi taşıdığı kuşağının içine sokmuştu. Ey Ebu Hureyre, sen Allah Rasulü’nün ayakta işediğine dair hadiseyi biliyor musun?

Ebu Hureyre hemen, bir gün Resulullah ile birlikteydik, o bizden az uzaklaşıp Yahudi Çöplüğünde ayakta bevledip geri döndü. Muaviye bu desteği karşısında Ebu Hureyre’ye altın kesesini verdi. (İsmail Bendiderya’nın Allame Murtaza Askeri’nin araştırmasına dayandırarak naklettiği hadis)

DİNE KARŞI DİN’DEN YEZİD ŞERİATINA

Amacımız Muaviye’yi tanıtmak değildir, bu yazının amacı bu olmayıp, hacmi de ona yetişmez. Amacımız dine karşı paralel dinin nasıl ve kimlerle oluşturulduğunu, gerçek İslami Muhalefetin karşısında dinsizlik tercih edilmiş olsaydı başarı şansının kalmayacağını ortaya koymaktır. İnsanların bir çoğu dini menfaatleri için kullanırlar, ancak onların ellerinden din giderse bir çok menfaat ehli gibi onlar da isyan edeceklerdir. Bunu bilen Muaviye, Muaviye Şeriatı ile çıktı Ali (a.s)  karşısına. Nifak Şeriatı Ali (a.s)’a da İmam Hasan a.s’a da galip geldi, onlara İmametlerini icra makamı olan yöneticilik imkanı tanımadı. İmam Ali (a.s) da Hasan (a.s) da bu nifak askerlerince şehit edildi. İmam Hüseyin (a.s) İmamet makamını devralınca Muaviye Şeriatına karşı kıyam etmedi. Ağabeyi İmam Hasan (a.s)’ın yönteminin aynısını uyguladı. Çünkü görünürde de olsa İslam uygulanıyor ya da uygulanma yolunda çaba sarf ediliyor görüntüsü hakimdi.

Toplumdaki yozlaşmayı görüp dine hiçbir saygısı da, dini çıkar sağlayacak bir meta kadar bile değerli görmeyen Yezid (l.a) başa geçince farklı bir yöntem uygulandı. Artık zalim saltanat iktidarı çıkarlarını ve dünyaperestliğini gizlemekten sıkılmıştı. İkide bir dine bağlı kalma ya da saygı duyuyor görünme durumu Yezid’in yapacağı bir şey değildi. Ayrıca onun dinden bir beklentisi olmadığı gibi dine karş bir kini ve öfkesi de vardı. Bu yüzden babasının yanında yer alan Hristiyan danışmanlara daha çok değer vermeye başladı. İslam’ı tamamen kaldırıp dünyadan silip yerine Hristiyanlığı getirme projesini uygulamaya koydu. Örneğin Yezid’in Valisi Mekke’de kılıçla dolaşınca bir Müslüman’ın; “Harem bölgesinde kılıçla dolaşmak haram değil midir ey emir”, itirazına; “kimin emrine göre?” “Allah’ın tabi ki” cevabına ise; “O Muhammed (s.a.a) zamanındaydı şimdi artık Yezid’in hükümleri var.” dedi. Yani demek istediği artık nifak şeriatı da kalmayacak tamamen kaldırılıp laik şeriat getirilecek. Yani din dışı. İslam ve Müslümanlar buna engel oluşturacağından İslam yerine Hristiyanlık konacak, İslami tüm uygulama gelenek ibadet ve izler silinecekti. Hristiyanlığın ise toplumu yönetecek yasaları yani bir şeriatı bulunmadığından ve de öyle bir amacı kalmadığından, laik şeriata engel durumu zaten bulunmuyordu. Yezid bu amaçla açıktan içki içmeye ve her tür melaneti yapmaya, kendine engel olanları da hiç çekinmeden katletmeye başlamıştı.

HÜSEYİN (A.S) YEZİDİ ŞERİATA GEÇİŞİ ENGELLEMEK İÇİN KIYAM ETTİ

 

Bu noktada artık İslam’ı korumak ve nifak şeriatından laik şeriata geçişi engellemek için Yezid’i durdurmak şarttı.

İmam Hüseyin (a.s) bu hususu; görmüyor musunuz; “İyiliği emretmek kötülüğü yasaklamak gibi dini korumada olmazsa olmaz ilke yok olmuş, kötülük açıktan hem de devletin en tepe noktasında işleniyor, böyleyken benim gibi biri Yezid gibi birini nasıl onaylar, sessiz kalır…” şeklinde tasvir etmiştir. Sessiz de kalmadı, boyun eğmedi biat etmedi. İmam (a.s) mazlumca, gücü yetmemesine rağmen, şehadete gideceğini bile bile kıyam etti. Çünkü din artık tamamen yok olacaktı, din ortada kalmazsa İmametin varlık nedeni de insanlığın yaratılış nedeni de sona ermiştir. Çünkü Rabbimiz; “Ben şüphesiz insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyurmuştur. Yer yüzünde kulluk eden kimse kalmayınca insanlık devam eder mi? Etmez. Çünkü Allah’ın insan ve cinleri yaratma nedeni sona erdiğinden Rabbimiz, bu asi varlıklara yaşam hakkı tanımaz. Bu nedenle Hüseyni Kıyam her ne kadar mazlumları, Müslümanları, Dini korumaya yönelik bir isyan olsa da aslında tüm insan ve cinlerin varlık nedenleri olmuştur. Bu yaratıklar varlıklarını İmam Hüseyin a.s’ın Yezid’e kıyamına borçludur.

O halde anlaşılmış oldu ki Yezidi Şeriat ne İslam Şeriatı olan Muhammed (s.a.a)i ve Alevi Şeriatıdır ne de Muaviye Şeriatı. O seküler bir şeriattır. Her ne kadar Hristiyan bir toplum oluşturmayı planlıyor görünse de o hevasını ilah edinmiş zengin şımarık bir Tağuti yönetici olarak tek düşündüğü, başını ağrıtacak kıyam hareketleri olmaması idi. O kıt aklıyla bir avuç gördüğü Hüseyni cepheyi bitirdiğinde artık Tanrılık yapabileceğini sanıyordu. Ama her münkir gibi o da İlahi hesap kayasına tosladı ve kurmayı düşündüğü beşeri Yezidi Şeriatı daha kuramadan İlahi Mahkeme diyarını boyladı.

YEZİDİ ŞERİAT LAİK SEKÜLER ŞERİATTIR

Yezidi Şeriat seküler şeriattır. İlahi olanı reddeder. Din işlerini insanların bireysel yaşamına havale, daha doğrusu hapseder. İslam ve hatta Ehli Kitap ilahi kanunları yönetime getirme ve insanları Allah kaynaklı yasalarla yönetme hedefindedir. Ehli Kitaptan kasıt Laikleşmemiş Yahudi ve Hristiyanlıktır. Onlar ellerindeki kitapların Allah kelamı olduğunu kabul edip tahrif olunduğunu reddederler. Bu yüzden Laiklikte olduğu gibi İlahi olanı tamamen uzaklaştırıp insan kaynaklı kanunlarla oluşturmazlar devletin rejimini. Ancak önceki dinlerin tamamı bozulduğu, adaletten sapmalar olduğu, ilahi kitaplara güçlüleri korumaya yönelik ayetlerin sokuşturulduğu için Allah onları iptal ederek İslamı nazil buyurmuştur.

Muaviye ve Yezid Şeriatları, toplumu sınıflara böldüğü, güçlüler sınıfını oluşturup onları çoğunluğu oluşturan halktan üstün tuttuğu için uygulamada aynıdırlar. Ancak kanunları çok farklıdır. Muaviye Şeriatı İlahi yasalardan Yezid Şeriatı İnsani yasalardan oluşur. İnsani yani insan yapımı demektir. Yoksa olumlu anlamda insana uygun demek değildir. Muaviye aslında toplumu daha doğrusu Hüseyin (a.s)’ı iyi tanıdığı için henüz Yezidi Şeriatın tutmayacağını biliyordu. Bu yüzden Yezid’e vasiyetinde kendi nifak şeriatını sürdürmesini vasiyet etmişti. Ancak kendi yaşamını sürdürmeyi sağlayacak kadar akla bile sahip olmayan Yezid (l.a) bu vasiyete uymadı. Derhal beşeri saltanatını kurma yoluna gitti.

Toplumlarımızda maalesef ne şeriat sözcüğü ne laiklik ne Muaviye ve Yezid Şeriatı biliniyor. Siyasi bilinç son derece düşük. Toplumu yansıtan tipik bir sosyal medya tartışmasında da dediğimiz bilinçsizlik örneği yansıdı. Bu yazı dizisinin yazılmasına ilham sebebi olan bu yazışmayla ona cevaplarımızı dikkatlerinize ve ibretlerinize sunuyoruz. Yazıda karşı taraf itiraz, bizim yazdıklarımız cevap şeklinde verilmiştir:

SOSYAL MEDYADA HÜSEYNİ MESAJA DAİR BİR TARTIŞMA

İTİRAZ: (Hristiyanların Kerbela Hareminde Erbain ziyareti görüntüsü alınarak altına yazılmış:) “Hristiyanlar bile imam Hüseyin yasını anlarlar”

CEVAP: Hristiyanlar anlasa Müslüman olmazlar mı üstad ?

İTİRAZ: Müslüman olmak zorundalar mı? İmam Hüseyini anlamak için?

CEVAP: Hüseyin’in (a.s) davası Yezid (l.a)’in İslam’ı iptal edip Hristiyanlığı getirme hareketine karşı bir duruş değil miydi? İslam bozulan Hristiyanlık için gelmedi mi? Hüseyin'in (a.s) matemine gelmek Hüseyin'i anlamak için yeterli midir?(sürecek…)

Ali Mert

YORUMLAR

El Hamdi Fakiri Aleviyan 2 yıl önce
Diyap Ağa’nın torunu: Dersim Katliamı’nın sorumlusu Celal Bayar ve Fevzi Çakmak 8 yaşında olayların tanıklığını yapan Kahraman, CHP’li vekile, “Bu işin müsebbibi Celal Bayar ve Fevzi Çakmak’tır” dedi. Kahraman, “Dersim’de kıyımları durduran İran şahı’dır. Şah, kıyımların durdurulması için devleti uyarıyor” dedi. TBMM Dersim Komisyonu ’nun CHP’li Üyesi İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, birinci dönem Dersim Milletvekili Diyap Ağa’nın 83 yaşındaki torunu Perihan Kahraman’ı evinde ziyaret etti. 8 yaşında olayların tanıklığını yapan Kahraman, CHP’li vekile, “Bu işin müsebbibi Celal Bayar ve Fevzi Çakmak’tır” dedi. Kahraman, “Dersim’de kıyımları durduran İran şahı’dır. Şah, kıyımların durdurulması için devleti uyarıyor” dedi. ‘Babam Cemşi Ağa ve annemi öldürdüler’ Perihan Kahraman Tunceli’nin Hozat İlçesi Doğumlu. Dersim olayları sırasında 7-8 yaşlarında olduğunu söylüyor. Babası ise Cemşit Kahraman. Cemşit Ağa, dönemin zenginlerinden. Müteahhitlik yapıyor. Kışla ve okulları yapan kişi. Seyit Rıza’ya yardım ettiği gerekçesiyle askerler alıp götürüyor. Aramaya çıkan annesi de geri dönmüyor. Perihan Kahraman, “Babamı ve annemi öldürdüler” diyor. Önce evlatlık verilmek isteniyor, ancak akrabalarıyla Bursa’nın Karacabey İlçesi’ne sürgüne gönderiliyor. ‘Kız çocuklarının kafasını kazıttılar’ Aksünger, T24’e, seçim bölgesi İzmir’de yaşayan, filmlere konu olacak bir hayat yaşadığını söylediği 1929 doğumlu Perihan Kahraman’la Dersim olayları görüşmesini anlattı. Aksünger, Perihan Kahraman’ın pırıl pırıl hafızasına dikkat çekti ve “Belki de yaşadıklarının etkisiyle her anı bugün gibi hatırlıyor” dedi. Babası Cemşit Ağa’ya yönelik ‘Seyit Rıza’ya yardım etti’ suçlamasının doğru olmadığını anlatan Perihan Kahraman, “ Kız çocuklarının kafalarını kazıttılar. Bu işin müsebbibi Celal Bayar ve Fevzi Çakmak’tır “ dedi. ‘İran şahı devreye girdi’ Kahraman, Dersim’deki kıyımların durdurulması için dönemin İran Şahı’nın devreye girdiğini söyledi ve “ Bölgeye kimse giremezken, İranlı bir gazeteci gelmeyi başarıyor. Bütün olan biteni görüyor. Ülkesine döndüğünde Şah’a her şeyi anlatıyor. Bunun üzerine, Şah, Türk devletine ‘kıyımları durdurun ‘. Yoksa ikili ilişkileri keseceğiz diyor. Şah’ın bu kararlılığı karşısında Tunceli olayları durduruluyor”. CHP’li Aksünger, İran Şahı boyutunun ilk kez bir tanık tarafından anlatıldığına dikkat çekti. ’38 Soykırımı’nı durduran İran Şahı mıdır? Babası ve annesi öldürülen, kendisi de akrabalarıyla beraber Bursa Karacabey’e sürgün edilen Diyap Ağa’nın 83 yaşındaki torunu Perihan Kahraman’ın hayatını anlatan “Adın Perihan Olsun“ adlı kitaptan(1). Her ne kadar bilgiyi veren Bakan Bey’in “Dersim’in nedeni Celal Bayar ve Fevzi Çakmak’tır” ifadesiyle K. Atatürk ve İ. İnönü’yü temize çıkarma emeli varsa da aşağıdaki belirleme üzerinde durulması gerekir kanısındayım. Diyap Ağa’nın tornu Perihan Kahraman Fevzi Çakmak hakkında bir bakanın kendisine şu bilgileri aktardığını söylemektedir: «Hanımefendi, siz Tunceliler Kenan Bey’i(2) nasıl milletvekili adayı seçtiniz?» diye sordu. Dedim ki, «Beyefendi, biz Tunceliler uygun olanı seçeriz. (...) Yine Kenan Bey’i seçecek misiniz? (...) Fakat şu var ki seçim döneminde bir aileye borçlu görüyoruz kendimizi. O da Fevzi Çakmak’ın ailesidir», diye cevap verdim. «Niye?», diye sordu şaşkınlıkla. Dedimki, «’38’den biz bir kaç kişi kurtulduysak o da Fevzi Çakmak sayesindedir.» Bu sözlerim üzerine Bakan Bey, «(...) Ben şimdi bakanım, ama ‘38’de genç bir teğmendim, gelen notaların, telekslerin başındaydım, görevim buydu. Sizi Fevzi Çakmak değil, İran Şahı kurtardı», dedi. Ben, «İran Şahı bizi niye kurtarsın ki, ne ilgimiz var bizim onunla?», diye sorunca Bakan Bey açıkladı: «(...) Askerlerin Dersim’e sevkiyatıyla birlikte gazetecilerin de Dersim’e girmesi yasaklandı. Yanlız İran’lı bir gazeteci durumu öğrenip İran’a Dersim’de Aleviler katlediliyor, diye bildirmiş. Akşam saat 6 cıvarında, İran’dan bir nota geldi. Notada, Dersim’deki Alevilerin katlinin durdurulması» yazıyordu yanlızca. Genelkurmay içinde bu nota biraz konuşuldu ama kimse aldırış etmedi. 2. nota sabaha karşı 4 civarında geldi. «Bütün konsolosluklarımızı çekiyoruz, Türkiye’yle bütün irtibatımızı kesiyoruz çünkü siz Dersim’de Alevi Soykırımı yapıyorsunuz» yazıyordu. Biz o dönem İran’a öyle muhtaçtık ki, petrolümüz, çayımız, şekerimiz hep İran’dan geliyordu». Fevzi Çakmak o zamanlar hep Genelkurmaylıktaydı, hiç bir yere gitmemişti. Fakat bu ikinci nota üzerine hemen uçakla Elazığ’a gidip katliamı durdurdu. O kırımı yapan Fevzi Çakmak ve Celal Bayar’dı”, dedi. (...) (1) Betül Fatime Günday, Adın Perihan Olsun (Diyap Ağa’nın Torunu Ane Hatun’un Hikayesi), İletişim Yayınları, 2016, İstanbul. (2) Adı geçen Kenan Bey TBMM’nin 13. ve 14. dönem CHP'den milletvekili seçilen Pülümür’lü Kenan Aral’dır.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM